TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İngilizler bu aralar milli eğitim müfredatını değiştiriyorlarmış. Bundan böyle İngilizler, beş yaşındaki çocuklara algoritma kavramını ve de algoritma yazmayı öğreteceklermiş. Keşke bizim çocuklara da öğretecek bir yol olsaydı.
Algoritma sözcüğü Farsça’dan geliyor. Al Khwarizmi sözcüğü Latince’ye algoritmi diye geçmiş. Kökü bizden yani. Kaynağı Özbekistan’ın eski Harezm, şimdilerde Türkmenistan’ın Khiva kentinden geliyor. Algoritma, bir işlemin yapılmasında, bir problemin çözümünde izlenecek yol anlamına geliyor. Bilgisayar algoritması, bir bilgisayara herhangi bir işlemi hangi aşamalardan geçirerek, nasıl çözüme kavuşturacağını anlatmak demek oluyor bu durumda.
Bundan böyle bebelere algoritma nasıl yazılır onu öğreteceklermiş. Bu ne demek? Herhangi bir işlemin nasıl gerçekleştirileceğini bir makineye anlatabilmek ne demekse işte o demek. Çocuk ne iş yapmak isteyeceğini çok iyi bilecek. O işi kafasında aşamalara ayırabilecek ve sonra da bunu bir makinanın anlayabileceği komutlara dönüştürebilecek. Bunu beş yaşındaki çocuklara ders olarak anlatacaklarmış. Haberi okuduğumda hem heyecanlandım hem de pek üzüldüm. Neden? Çünkü konunun Türkiye’nin milli eğitim sistemi ile hiçbir alakası bulunmuyordu. Haber, bir Türk gazetesinde filan yer almadı. İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin web sitesindeydi. İngilizler bu aralar milli eğitim müfredatını değiştiriyorlarmış. Bundan böyle İngilizler, beş yaşındaki çocuklara algoritma kavramını ve de algoritma yazmayı öğreteceklermiş. Keşke bizim çocuklara da öğretecek bir yol olsaydı. Hazindir ama ne yapalım ki durum bu. Neydi? Vakıa ile kavga olmaz. Olsa olsa üzülünür.
İngiltere’de bu aralar yeni müfredat tartışılıyor. Bir yanda öğretmenler “neden müfredatı öğretmenler hazırlamıyor?” diye sitem ediyor, öte yanda başbakan David Cameron, başarılı bir eğitim sistemi için müfredatı yenilemenin öneminden bahsediyor. Doğrusu ya, o kadar hızlı değişen bir dünyada yaşıyoruz ki, değişeni öğretmenlerin tek başlarına takip edebilmeleri son derece güç görünüyor. Yeni bir devrimin tam eşiğindeyiz. Bundan böyle, bilgisayarlaşmanın yeni bir aşamasına sıçrayacağız. Bilgisayarlar 1970’lerden beri hayatımızı değiştiriyor. Alan Turing’in Turing makinaları 1930’lardan kalma ama ticari olarak bilgisayarların hayatımıza girişi 1970’ler. Bilgisayarlar işlem yapma kapasitemizi inanılmaz ölçüde artırdı. Şirketlerde verimliliğe hala katkıda bulunuyorlar. Bugüne kadar, bilgisayarlar bireyler arasındaki iletişimde yoğun olarak kullanılıyordu. Şimdi bilgisayarların ve bilgi işlem teknolojisinin hayatın her alanında iş yapma biçimimizi etkileyeceği bir yeni sürecin tam da başındayız. Bundan böyle makinalar kendi aralarında insanlara ihtiyaç duymadan doğrudan sohbet etmeye başlayacaklar. Eskiyen otomobil lastiği doğrudan servis istasyonuna ve hatta lastik tedarikçisine mesaj gönderebilecek. Çatlamak üzere olan bir ampul, kendi yerine yeni ampulün siparişini doğrudan tedarikçiye iletebilecek. Evinizdeki buzdolabı, azalan meyve stoku için manavla doğrudan iletişime geçebilecek.
Bunun yol açacağı sonuçları düşünüyor musunuz?
Birincisi, inanılmaz bir verimlilik patlaması olacak. Şirketlerin verimi bir kere daha artacak. Hangi şirketlerin? Çağın farkında olan şirketlerin elbette. İkincisi, ortalama bir eğitimle ortalamanın üzerinde bir ücret alıp, ortalamanın üzerinde bir hayat sürme imkânı tamamen ortadan kalkacak. Peki, gençlerde ne tür beceriler önem kazanacak? İşte tam da böyle bilgisayar algoritması yazma becerileri önem kazanacak. Bilgiyi pratiğe aktarabilecek olanlar kazançlı çıkacak. Aşama aşama derdini bir makineye anlatabilenler için iyi işler olacak. Bizim gibi talim ve terbiyeye dayalı eğitim sistemleri ise tarihin çöplüğüne doğru gidecekler. Üçüncüsü, ortaya inanılmaz bir mesaj trafiği çıkacak. Dalga boyu paylaşımı da bu süreçte önem kazanacak. Zaten tam da bu nedenle daha geçen yıl İngiltere’de bu dalga boyu paylaşımı (spectrum sharing) meselesi tartışma konusuydu. Bir yandan dalga boyu paylaşımı, öte yandan bebelere algoritma öğretimi. İngiltere, aynı Amerika ve de Almanya gibi yeni çağın farkında görünüyor. Biz artık yarın bu emperyalistlere ancak kızarız herhalde. Malum, bugün fazlasıyla manasız işlerle meşgulüz. Çağı takip edecek halimiz yok.
Bitirmeden, bu dalga boyu paylaşımı meselesi nereden çıktı bir anlatmak isterim. Göklerden yalnızca uçaklar geçmiyor, aynı zamanda iletişim sinyalleri de geçiyor. Gökte yalnızca uçaklar için ayrılmış otoyollar, yollar yok. Elektronik sinyaller için de benzer bir altyapı var. Neden? Sinyaller birbirine karışmasın diye. Radyodan hatırlayalım, her radyo istasyonun kendine özel bir dalga boyu var. Olmasa ne olur? Şarkının ortasında birden bir başka şarkı çıkıverir. Türk müziği diye başlarsınız, caza dönüverir. Mesaj karşı tarafa düzenli olarak aktarılamaz. Rahat bir şarkı dinleyemezsiniz. Eskiden hayat rahattı. Değil devlet radyosu, doğrudan ordu güvenlik için bütün bantları kendisine ayırabilirdi. Şimdi göklerdeki sinyal otoyollarının hızla sivilleştiği bir sürecin içindeyiz. Ekonomi böyle gerektiriyor. Önceleri mesajlar bir noktadan, birçok noktaya doğru ve hep tek taraflıydı. Dalga boyu ihaleleri (spectrum auctions) ile aktif olarak mesaj ileten özel tarafa tahsisler yapıldı. Şimdi pasif mesaj alıcı olanların birbirleri ile aktif iletişime geçeceği yeni bir çağın başındayız. İnsanların interneti bitti, artık şeylerin interneti (internet of things) başlıyor. Makinalar birbirleri ile konuşacaklar, mesaj sayısı öyle birkaç kat değil, otuz kat, kırk kat artacak. Eskiden bu iletişim için Wi-Fi ve Bluetooth yeterdi. Artık yetmeyecek. Tahsis edilen dalga boylarını bundan böyle özel kullanıcılarla paylaşmak gerekecek.
Makinaların interneti hayatımızı değiştirecek. Biz burada ne yapacağız? Eğitim işinde çelik çomak oynamayı bırakıp ne zaman ciddileşeceğiz? Ne zaman kendimizi önemsemeyi bırakıp gerçeği görecek ve bizi hiç takmayan hayatı yakalamak için çaba harcamaya başlayacağız? Bu konudaki yerel çabaları takdir etmeyi ne zaman öğreneceğiz?
Çok işimiz var çok.
Bu köşe yazısı 02.09.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024