TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Tüketici kredilerinin milli gelire oranı 2002 sonundan 2013 sonuna tam 13.4 kat artıyor. Taksitli kredi kartlarının getirdiği ek avantajı da kullanarak, eskisine kıyasla daha yüksek tutarlı malları satın alma olanağına kavuştular.
Birkaç yazıdır içinde ‘seçmen davranışı’ benzeri sözcükler geçen yazılar kaleme aldım. Tekrarlayayım ki yanlış anlaşılmasın; bu konuda bir uzmanlığım yok. Olmadığı için de seçmen davranışı üzerinde ahkâm kesecek halim de yok. Sadece, bazı yorumcuların seçmen davranışı hakkında yazdıkları yazılarda kullandıkları bazı ekonomik göstergelerin (dolar cinsinden kişi başına gelirin artış oranı gibi) hatalı olduklarını vurgulamak istedim. Kaldı ki o göstergelerin doğrusu seçmen davranışını ne derece etkiliyor onu da bilemem.
Sonuçta bir ülkenin kişi başına geliri artıyordur (elbette doğru ölçülmüş kişi başına gelirden söz ediyorum) ama gelir dağılımı bozuluyordur. Farklı bir ifadeyle, o gelir artışından az sayıda kişi yararlanıyor olabilir. Çoğu kişinin ekonomik durumu iyileşmediği gibi, böyle bir kişi başına gelir artışı toplumda adalet duygusunu da yaralayabilir. Şüphesiz, uzunca bir süre ele alındığında, kişi başına artan gelir, gelir dağılımı fazla bozulmuyorsa, eninde sonunda büyük çoğunluğun gelirinin arttığını ima eder. Bu nedenle, çoğu yorumcu kişi başına gelir artışını, ‘kendini daha iyi hissetmenin’ bir ‘ön’ ama ‘oldukça yetersiz’ göstergesi olarak dikkate alıyor. Neyse…
Ancak bir gösterge var ki, kişi başına gelirde artış çok fazla olmasa da, çoğu kişiye refahının arttığı gibi bir izlenim verebilir. Önce şu noktaya dikkat etmek gerekiyor. Sonuçta gelişmiş ülkelerdeki çalışmalar sayesinde teknoloji hızla ilerliyor ve bazı malların hem kalitesi artıyor hem de fiyatları ucuzluyor. Kişisel bilgisayar, cep telefonu, televizyon gibi. Kişi başına gelir düzeyi artmıyor olsa bile, bu gelişme sayesinde daha çok kimse bu tür malları satın alabilir hale geliyor. Bu bir refah artışı şüphesiz.
Yazının gelişinden muhtemelen anladınız sözünü edeceğim göstergeyi: Tüketici kredilerindeki baş döndürücü artış. 2001 krizinden hemen sonra yürürlüğe konulan ekonomik program, bankacılık sektörünün önce toparlanmasını, sonra ayağa kalkmasını ve daha sonra da koşmasını sağladı. Her açıdan güçlenen bankacılık sektörü epey hızlı büyüdü. Bunun en büyük göstergesi bankacılık sektörünün aktif toplamındaki gelişme: 2001 sonunda milli gelire oranı yüzde 70 idi, 2013 sonunda yüzde 110 oldu.
Kamu borcunun azalması ve dolayısıyla kamunun bankalara daha az tahvil satması ile birlikte, bu büyüme kredi arzında çok daha yüksek bir artışa yol açtı. Aynı dönemde kredi arzını daha da hızlandıran bir etmen daha vardı: Yurtdışından borçlanma olanaklarının genellikle çok rahat olması. Böylece bankalar yurtdışından ucuz maliyetle topladıkları fonları (borçları) yurtiçi krediye dönüştürebildiler.
2000’li yılların başında tüketici kredisi (taksitli kredi kartı dahil) eser miktarda. Mesela 2001 yılında tüketici kredilerinin milli gelire oranı sadece yüzde 2.3 düzeyinde. Oysa zaman içinde hızla yükseliyor: 2013 yılının sonunda yüzde 25’i aşıyor. Farklı ifade edeyim; tüketici kredilerinin milli gelire oranı 2002 sonundan 2013 sonuna tam 13.4 kat artıyor. Sıçramak demek daha doğru. Böylece geniş kitleler, taksitli kredi kartlarının getirdiği ek avantajı da kullanarak, eskisine kıyasla daha yüksek tutarlı malları satın alma olanağına kavuştular.
Bu, sanal bir refah artışıdır, değildir; finansal istikrar açısından tehlike oluşturur, oluşturmaz; cari açığı son derece yükseltir, yükseltmez; ayrı tartışma konuları. Sonuç değişmiyor. Tüketici kredisinde büyük bir artış var. Üstelik kişi başına gelir düzeyindeki artışın son derece düştüğü 2008-2013 döneminde kredi artışı çok daha fazla. Hatırlatayım: 2002-2007 arasında kişi başına ortalama büyüme oranımız yüzde 5.5, 2008-2013 döneminde ise sadece yüzde 1.9 idi. Oysa tüketici kredisinin milli gelire oranının ilk dönem ortalaması yüzde 7.2, ikinci dönem ortalaması yüzde 19.3.
Bu köşe yazısı 19.04.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
25/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
23/04/2025
Güven Sak, Dr.
22/04/2025