TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ülkeleri toplam eğitim sürelerinin yüksekliğine göre sıraladım. Sondan üçüncüyüz.
Yurtdışından net dış kaynak girişinde azalma olması halinde hangi gelişmekte olan ülkelerin diğerlerine kıyasla ne derecede etkileneceğini araştıran ABD Merkez Bankası çalışması bayağı meşhur oldu. Hatırlarsanız, o çalışmada altı gösterge açısından on beş ülkenin kırılganlığı araştırılıyordu. Göstergeler şunlardı: Son üç yılın ortalama enflasyonu, son beş yıldaki kredi artışının milli gelire oranı, kamu borcunun milli gelire oranı, dış borcun ihracat gelirlerine oranı, cari açığın milli gelire oranı, döviz rezervinin milli gelire oranı. İlk beşi ne kadar yüksekse o ülke o kadar kırılgandı. Altıncısı ne kadar düşükse de o ölçüt açısından o ülke o kadar kırılgan oluyordu. Bu altı göstergeden tek bir kırılganlık endeksi oluşturulduğunda, 2013 sonu itibariyle Türkiye en kırılgan ülke olarak belirleniyordu.
Bu göstergeler dikkat ederseniz kısa vadeli sorunlara ilişkin. Ağırlıklı olarak da bir ülkenin dış borç geri ödeme kapasitesi ile ilgililer. Bu da doğal; zira ABD para politikasını sıkılaştırdıkça bu ülkelere daha az dış kaynak (dış borç) girişi olacak. Araştırma, bunun olası etkisini araştırıyor. Bir süredir bu araştırmada kullanılan ülkeleri, daha uzun vadeli (daha ‘derin’) göstergeler açısından karşılaştırıyorum. Gelişmekte olan ülkelerden, zengin ülkelerle olan (kişi başına) gelir farklılıklarını azaltanların ortak özelliklerini araştıran çalışmalar üç göstergeye dikkat çekiyorlar: Bu ülkelerde yatırımın milli gelire oranı, eğitim düzeyi ve yüksek teknolojili ürünlerin toplam ihracat içindeki payı, zenginlerle aralarındaki gelir farklılığını kapatamayanlara kıyasla belirgin biçimde yüksek. Son yazımda, yatırım düzeyinin milli gelire oranının 2008-12 dönemindeki ortalaması açısından ülkeleri sıralamıştım. Türkiye sondan üçüncüydü.
Bugün sıra eğitim açısından karşılaştırmakta. Gerçi son yazımın en sonundaki saptama eğitim düzeyimiz açısından yeteri kadar fikir veriyor ama olsun; ben bir de bu konulara kafa yoran iktisatçıların çok kullandığı bir veri setine başvurayım. Tabloda bu ülkelerdeki 15 ve üstü nüfusun ortalama eğitim süresi (toplam), ilk eğitim süresi, orta eğitim süresi ve yüksek eğitim süresi gösteriliyor. Bu sefer ülkeleri toplam eğitim sürelerinin yüksekliğine göre sıraladım. Sondan üçüncüyüz.
İki hatırlatma: Birincisi, bu ülkeler arasında zengin ülkelerin kişi başına gelir düzeyine yaklaşan iki ülke var: Kore ve Tayvan. Bu iki ülke ile aramızdaki eğitim uçurumuna dikkat. İkincisi, tabloda sadece eğitim süreleri var; eğitimin niteliği ise yok. OECD’nin belli aralıklarla gerçekleştirdiği PISA test sonuçlarından eğitimin niteliği açısından durumumuzun hiç iyi olmadığını biliyoruz. Farklı bir ifadeyle, PISA test sonuçlarında üst sıralarda yer alan Kore’nin bir yıllık yüksek eğitimi ile bizim bir yıllık yüksek eğitimimiz, bu eğitimi alanların geldikleri seviye açısından aynı anlama gelmiyor. Ortalamada onların ulaştığı düzey daha yüksek.
Bu köşe yazısı 25.03.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
25/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
23/04/2025
Güven Sak, Dr.
22/04/2025