TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Gezi Parkı hadisesinden beri, ben artık dünyaya bakarken, kentliler ve köylüler diye bir ayrım yapma eğilimindeyim.
Geçenlerde bir doktor muayenehanesinde sıra beklerken, kayıt yapan hanım, “Siz galiba ev bebeğisiniz” dedi. Ne dediğini önce anlamadım. Sonra doğum tarihimi işaret ederek “Herhalde bu gerçek doğum tarihiniz değil, yalnızca resmi doğum tarihiniz” dedi. Sonra da yaşlandığımı şiddetle hatırlatan o sözü söyledi: “Eski zamanlarda öyleymiş.” Herhalde o nedenle, geçen Şeker Bayramı’nda, annemle babama “Ben neden bir ev bebeğiyim?” diye sordum. Doğrudur. Ben 1960’lı yılların başında Bursa’da, Pınarbaşı’nda, Şeyh Kurnevi Mahallesi’nde bir evde doğdum. Annem, doktor kontrolü altındaymış hamileliği süresince, ama beni evde doğurmayı tercih etmiş. Üç kuşaktır kentte oturuyor olmalarına rağmen doğum için hastaneye gitmemişler. Türkiye’de artık bebeklerin yüzde 90’dan fazlası hastanede doğuyor. Ama o zamanlar öyle değilmiş. Ev bebeklerinin oranı daha çokmuş. Bunun ne anlama geldiği konusunda neler düşündüğümü anlatmak isterim.
Gezi Parkı hadisesinden beri, ben artık dünyaya bakarken, kentliler ve köylüler diye bir ayrım yapma eğilimindeyim. Kentli genç profesyonellerin sayısının artmasının, Türk demokrasisini güçlendirdiğini düşünüyorum. 21. yüzyıl, kentli nüfusun, köylü nüfusu aştığı ilk yüzyıl oldu. Türkiye açısından bakarsanız, ben doğduğumda, yurttaşlarımızın yaklaşık %30’u kentte yaşıyordu. Şimdi bu oran %75’i aştı. Türkiye, kırdan kente göçle birlikte tempolu biçimde büyüdü. Büyümenin temelinde göçle alakalı verimlilik artışı vardı. Verimlilik artışlarında 2009’dan itibaren görülmeye başlayan yavaşlama, göçteki yavaşlama ile yakından alakalı. Kentler yükünü tutmuş gibi. Peki, kentliler artarken kentlerimiz ne kadar kent haline geldi? Kente gelen köylüler ne kadar kentlileşti? Ben, kentli olmanın, bizatihi, kentte yaşamaktan daha öte bir hal olduğunu düşünüyorum. Yaşam kalitesinde artış olmalı. Yeni beceriler kazanılmalı. İnsanların kafasındaki imkânlar seti hızla genişlemeli. Bu günlerde kentlerimizin hakikaten kentleşmesi sürecine bakarken ne tür somut göstergelerin kullanılabileceğini düşünüyorum. Mesela hastane bebeklerinin sayısının artması böyle bir gösterge. Doğrusu ya, 1960’lı yılların başındaki, ev bebeği/hastane bebeği dağılımını bilmiyorum. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü her 5 yılda 1 doğumun nerede gerçekleştiğine dair soruları da içeren bir anket yayımlıyor. Anketler 1993’te başlatılmış. En son 2008’de yapılmış. 2013 anketi için yıl sonunu beklemek gerekiyormuş. Buna göre, Türkiye genelinde hastane bebeklerinin oranı, kentlerde, 1993’ten 2008’e, %73’ten %94’e yaklaşık 21 baz puan yükselmiş. Şöyle diyeyim: 1993 yılında, kentlerde, ev bebeklerinin oranı neredeyse %30 civarındaymış. Şimdi %6’ya doğru gerilemiş. Köylerde ise hastane bebeklerinin oranı %40’tan %80’e iki kat artmış. Türkiye çapında baktığınızda, artık her 10 çocuktan 9’u hastanede doğmaya başlamış.
Bu değişim ile birlikte doğum konusunda ihtiyaç listesi de değişmeye başlamış. Eskiden 1993’te doğumların üçte ikisine ebe ve hemşire yardım ederken şimdi bu oran dörtte bire gerilemiş. Dün, siyasetçiden talepte bulunanlar, ne istiyor olabilirler? Elbette akıl edebildiklerini. Eski zamanlarda isteseler isteseler esasen ebe-hemşire istiyor olabilirler. Şimdi artan hastane bebekleri nedeniyle ne istiyor olabilirler? Elbette, daha iyi hastane hizmeti istiyor olabilirler. İmkânlar arttıkça, eksik listesi yalnızca büyüyor. Türkiye’de siyasetin, bu değişen listenin farkında olması gerekiyor. Bu arada yerel seçimlere doğru giderken, başta Sayın Başbakan, herkesin bir kent parkı ihtiyacından bahsediyor olmasından son derece memnun olduğumu da söyleyeyim. New York’un Manhattan adasında kocaman Central Park yüz yılı aşkın bir süredir nasıl hâlâ orada duruyor? Seçim sandığı sayesinde elbette. Peki, buralarda rant dağıtımına hizmet eden seçim sandığı, oralarda nasıl oluyor da park yapımına hizmet ediyor? Bana kalırsa, köylülerin kentlileşmesi ve böylece kabaran ihtiyaç listesi sayesinde, seçim sandığı, rant dağıtmak yerine park yapımına vesile oluyor. Bizim de bir hayırlı başlangıç yaptığımızı düşünüyorum.
*Bu köşe yazısı 16.08.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
03/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
02/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
30/04/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025