TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Kamu görevlilerinin yüzde 85'inin merkezi idarede, yüzde 15'inin yerel idarede çalıştığı bir ortamdan manalı bir yerel hedef çıkar mı?
Gezi Parkı olayları hepimize yerelleşmenin, yerel projelerle ilgili kararları yerel otoritelere bırakmanın ne kadar önemli olduğunu öğretti. Sizi bilmem ama ben en çok İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş’ın “Bir otobüs durağının yerini bile bundan böyle millete sormadan değiştirmem” deyişini sevdim. Olması gereken budur. Mahalleliye sormadan, mahallede iş yapmamak gerekir. Türkiye’nin daha iyi yönetilebilmesinin yolu daha fazla yerel demokrasidir. Millet yetkili yerel temsilcilerini seçmeli ve onlar mahallede kendilerinden hesap sorulacağını bilerek davranmalıdır. Ama ben bunun için öncelikle bir meselenin hallinin gerekli olduğunu düşünüyorum doğrusu. Bugün ona değineyim. Türkiye’de yerelleşmeyi federalleşmek ile eşdeğer gören bir anlayış var. Bu ne kadar doğrudur? Hiç merak ettiniz mi? İsterseniz meseleyi tersinden de açabilirim. Üniter devletin ille de merkeziyetçi olması diye bir kural var mıdır? Hiç düşündünüz mü? Gelin ben bugün size birkaç örnek vereyim.
Önce soruları cevaplandırayım. Sonra delillere geçeyim. Öncelikle yerelleşmek ille de federalleşmek değildir. İsveç üniter bir devlettir. Ama gelin görün ki, İsveç, Türkiye ile kıyaslandığında karar alma mekanizmalarını yerelleştirmiş bir üniter devlettir. Bu durumda İsveç yerelleşmenin ille de federalleşme gerektirmeyeceğine de bir güzel örnektir. Geçeyim delillere. Türkiye’de kamu görevlilerinin yaklaşık yüzde 85’i merkezi idarede, yüzde 15’i ise yerel idarede çalışmaktadır. İsveç’te ise kamu görevlilerinin yüzde 15’i merkezi idarede, yüzde 85’i ise yerelde çalışmaktadır. İkisi de üniter devlettir ama biri merkeziyetçi, diğeri ise yerelleşmiş bir üniter devlettir. Türkiye, İsveç’in yolundan gitmelidir.
İsveç ile kıyaslandığında Almanya, Amerika, Kanada, Avustralya gibi federal devletlerde merkezi idarede çalışan kamu görevlilerinin toplam içindeki payı yüzde 10’a doğru gerilemektedir. Yerel idarelerin çalıştırdığı personelin toplam içindeki oranı artmaktadır. Ancak idari yapısı açısından çok örnek aldığımız Fransa’da bile toplam kamu görevlilerinin yalnızca yüzde 45’i merkezi idarede çalışırken Türkiye’de bu oranın yüzde 85’i aşması normal değildir. OECD üyeleri arasında bu oran en yüksek bizdedir. Türkiye, üniter devletler arasında çok merkeziyetçi bir üniter devlettir. Sorunlarımızın kaynağı da bizatihi burasıdır.
Nedir bu sorunlar? Ben bir süredir Türkiye’nin 2023 hedeflerine bakıyorum. Öncelikle aynı şirketler gibi devletlerin de son derece basit, koordinasyonu sağlayan hedefleri olmasının iyi olduğunu düşünüyorum. Ama garipsediğim husus şudur: Türkiye bu hedeflere bütün unsurlarıyla birlikte yürüyecekse, söyler misiniz bana: Adana’nın 2023 hedefleri içindeki yeri nedir? Diyarbakır 2023 yılında nereye ulaşacaktır? Bursa için konmuş yerel hedef nedir? Ben tek tek iller ve illerin performansı üzerine düşünmeden, memleketin 2023 hedefleri üzerine düşünülemeyeceği kanaatindeyim. Ama bakın söyleme, tek yol Ankara’dır.
Kamu görevlilerinin yüzde 85’inin merkezi idarede, yüzde 15’inin yerel idarede çalıştığı bir ortamdan manalı bir yerel hedef çıkar mı? Çıkmaz. Çıksa çıksa İstanbul merkezli yeni inşaat projeleri çıkar. Bu nedenle, İstanbul ve Marmara Bölgesi’ne nüfus yığılması artar. Yığılma üretkenliği daha da azaltır. Nüfusun ülkenin tek bir yerine yığılmış olması gelişmişlik değil, azgelişmişlik göstergesidir. Kahire’de bir araba kullanın, gelin sonra konuşalım.
Türkiye idari yapısını mutlaka elden geçirmelidir. Yoksa maazallah, bu İstanbul’da yaşanmaz, ayrıca İstanbul’un böyle orantısız büyümesi, kalan her yeri güdükleştirir. Güdükleştirmedi mi?
Bu köşe yazısı 02.07.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.