TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bizleri çalkantılı bir dönem bekliyor. Paniklemeyelim ama kırılganlıklarımızın da farkında olarak adımlarımızı atalım.
ABD Merkez Bankası’nın (FED) olası politika değişikliği nedeniyle uluslararası finansal piyasalarda risk algılaması artınca yükselen piyasa ekonomileri olumsuz etkilendi. Yurtdışı finans kurumlarından gelen raporlarda, risk algılamasındaki artışın sürmesi durumunda, Türkiye en çok olumsuz etkilenecek ülkelerin arasında gösteriliyor.
Bunun birbiriyle bağlantılı iki temel nedeni var. Birincisi, Türkiye’nin döviz cinsinden borcu döviz cinsinden alacaklarına kıyasla hayli yüksek. Merkez Bankası ‘uluslararası yatırım pozisyonu’ adı altında bu verileri yayımlıyor. 2002 sonunda borcumuz alacağımıza kıyasla 85,5 milyar dolar daha fazlaydı. 2012 sonunda bu fark 418 milyar dolara yükseldi. Bu değer milli gelirimizin yüzde 53’ü düzeyinde. Döviz borcumuz ile açığımız arasındaki fark, Nisan 2013 sonu itibariyle daha da arttı ve 451 milyar dolar oldu. Özellikle şirketler kesiminin önemli bir döviz açık pozisyonu var.
İkinci neden ise tasarruf oranımızın çok düşük olması. Bizi tatmin edecek düzeyde bir büyüme oranı yakalayabilmek için yatırımların milli gelir içindeki payını düşürmememiz gerekiyor. 2010-12 döneminde yatırımlarımızın milli gelire oranı ortalama yüzde 21,7 düzeyindeydi. Bu yüksek bir düzey değil. Buna rağmen tasarruflarımız bu düzeydeki yatırımı finanse etmek için yeterli değil. Aynı dönemde tasarruflarımızın milli gelirimize oranının ortalaması yüzde 13,5. Aradaki farkı yurtdışından borçlanarak kapatıyoruz. Farklı bir ifadeyle, yurtdışından borçlanma olanaklarının azalması durumunda, sözünü ettiğim düzeyde yatırım yapmamız mümkün değil. Bu da ister istemez büyüme oranımızın düşmesi anlamına geliyor.
Uluslararası finansal piyasalarda risk algılamasının artmasıyla birlikte bizim gibi ülkelerden döviz çıkışı oluyor. Yabancı yatırımcılar, ellerinde tuttukları yükselen piyasa tahvil ve hisse senetlerini satıp döviz alıyorlar. Bu dövizlerle de daha az riskli gördükleri ülkelerin, mesela ABD’nin mali varlıklarına yöneliyorlar. Bu işlem sonucunda birkaç şey birden gerçekleşiyor: Bizim gibi ülkelerde döviz talebi arttığı için döviz kuru yükseliyor. Mali varlıklar satıldığı için onların fiyatları düşüyor (borsa iniyor, tahvil faizi yükseliyor). Yurtdışından vaktiyle alınan borçlar yenilenemiyor ve bizim gibi ülkeler net dış borç geri ödeyicisi oluyor.
İlk kırılganlığımız döviz cinsinden borçlarımızın alacaklarımıza kıyasla yüksek düzeyde olmasıydı. Aşırı kur artışı bu nedenle Türkiye’yi olumsuz etkiliyor. İkinci kırılganlığımız, tatmin edici olmayan bir yatırım düzeyi için bile dışarıdan borçlanmak zorunda olmamızdı. Net dış borç geri ödeyicisi durumuna düşmek, yatırımlarımızı olumsuz etkiliyor ve büyüme oranımız düşüyor. Uluslararası finansal piyasalardaki gelişmelere bu nedenlerle çok duyarlıyız. Risk algılamasının artması ve bunun uzunca bir süre devam etmesi bu açıdan bizi ürkütüyor. Yoksa mesele salt kur ve faiz artışı değil. Bu artışların bir eğilim halini alması ile büyüme oranımızın düşmesi ve işsizliğin artması olasılıkları yükseliyor.
Peki, uluslararası risk algılaması artmaya devam eder mi? Son dönemdeki risk artışına yol açan temel neden, FED’in, 2012 sonbaharında yürürlüğe soktuğu üçüncü parasal genişleme programını kademeli biçimde sona erdireceği açıklamasıydı. Ancak asıl parasal genişleme, birinci ve ikinci programlarla gerçekleştirildi. Önümüzdeki iki yıl içinde sıra onlara da gelecek. Kısacası, bizleri çalkantılı bir dönem bekliyor. Paniklemeyelim ama kırılganlıklarımızın da farkında olarak adımlarımızı atalım.
Bu köşe yazısı 27.06.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
03/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
02/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
30/04/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025