TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye'nin Kürt sorununu çözme yolunda önemli adımlar attığı bir dönemde, başka bir kutuplaşma tuzağına düşmesi inanılır gibi değil.
Ne yazık ki son günlerde Türkiye’de kutuplaşma keskinleşiyor. Sadece demokrasi ve özgürlükler açısından değil, ekonomik açıdan da kötü kutuplaşma.
1955’ten bu yana her yıl için son beş yılın ortalama fert başına büyüme oranına bakınca beliren çok kötü bir dönem var. Hiç sürpriz değil. 1970’li yılların sonları ile 1980 darbesini kapsayan bir dönem bu: 1982 ile biten beş yılın ortalama büyüme oranı eksi yüzde 1,1. Kötü performans liginde ikinci sırada ise 2002 ile biten beş yıl var: Eksi yüzde 0,1. Büyüme oranı dediğime bakmayın; her iki dönemde de küçülmüşüz. Şüphesiz ekonomik performansın tek belirleyicisi kutuplaşma değil; ama sözünü ettiğim beş yıllık performansların berbatlığı açısından ortaya çıkan dönemlerin kutuplaşma ile de ilgili oldukları açık.
Kutuplaşmanın artmasının ilk kötü ekonomik etkisi uzun dönemli büyüme üzerine. Birincisi, kutuplaşmanın arttığı bir ortamda reform yapmak son derece zorlaşıyor. Oysa yaygın kanaat aksine de olsa, Türkiye’nin zengin ülkelerle arasındaki zenginlik farkı son on yılda pek değişmedi. Bu mesafeyi azaltmaya çalışmak temel ekonomik amaçlardan biri olmalı. Bu amaca ulaşabilmek ancak ‘derin’ reformlarla mümkün.
İkincisi, ileriye ilişkin belirsizlik arttığı için yatırımlar olumsuz etkileniyor. Faiz ve kredi düzeyinden çok, ekonomiye duyulan güven önemli özel sektör yatırımları açısından. Belirsizliğin arttığı bir ortam, ekonomiye duyulan güvenin azalması anlamına da geliyor. Hem yerli yatırımlar olumsuz etkileniyor bundan hem de yabancı yatırımlar.
İstikrar için tehlike
Kutuplaşmanın keskinleşmesinin ikinci kötü ekonomik etkisi makroekonomik istikrar üzerine; istikrarı bozma potansiyeli taşıyor. Belirsizlik arttığı ölçüde risk artıyor. Artan risk hem faiz haddini yükseltiyor hem de döviz kurunu. Türkiye’nin döviz cinsinden borcunun döviz cinsinden alacaklarına kıyasla oldukça yüksek olduğu dikkate alındığında döviz kurunun belli bir ölçünün üzerinde yükselmesinin iyi olmadığı ortada. Özellikle şirketler kesimi için geçerli bu durum. Döviz kurunun yükselmesi, öte yandan enflasyonu da arttırıcı bir unsur. Faiz haddinin risk nedeniyle yükseliyor olmasının da olumlu bir gelişme olmadığı ortada. Mesela Hazine’nin borçlanma maliyetini yükseltiyor. Böyle bir ortamda büyüme de oynaklaşıyor.
Türkiye’nin yıllardır süren Kürt sorununu çözmek ve akan kanı durdurmak yolunda önemli adımlar attığı bir dönemde, başka bir kutuplaşma tuzağına düşmesi inanılır gibi değil. Bu tuzağı ortadan kaldırmanın temel sorumluluğu hükümete düşüyor. Bunun yolu, özgürlüklerin artmasından ve daha fazla demokrasiden geçiyor. Daha fazla biber gazından, tazyikli sudan, hiddetli sözlerden ve gözaltılardan değil.
Bu köşe yazısı 18.06.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
03/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
02/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
30/04/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025