TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bol övgü, krize karşı bağışık kılmıyor ülkeleri. Bu, kanımca alınması gereken önemli bir ders.
Meşhur Meksika krizini, namı diğer ‘Tekila krizini’ hatırlıyor musunuz? 1994’ün ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş boy göstermeye başladı. Aralık 1994’te hükümet yüzde 15’lik devalüasyon yaptığını açıklıyor. Kriz de patlıyor. Mart 1995 gibi doların peso karşısındaki değeri iki katına çıkıyor. Elbette iş bu kadar basit değil; bu yazı için önemli değil. On sekiz yıl önceki Meksika krizi şimdi nereden çıktı derseniz, bir hatırlatma yapayım: Krizin patlak vermesinden birkaç ay önce, ABD basınında Meksika’nın ekonomi yönetiminin nasıl da parlak ekonomistlerden oluştuğuna ve Meksika ekonomisinin harikalar yarattığına ilişkin yazılar çıkmış.
1997 yılının ortasında Tayland’da kriz patlak verdi. Hızla dört Asya ülkesine yayıldı: Kore, Endonezya, Malezya ve Filipinler de kendilerini derin bir finansal krizin içinde buldular. Kriz 1998’de de sürdü. On beş yıl önceki Asya krizi şimdi nereden çıktı derseniz, bir hatırlatma daha yapayım: Krizden önce Asya ülkelerinin başarı öyküsü her yerde anlatılıyordu. Onlar birer ‘Asya kaplanı’ydı çünkü.
Yok, amacım Türkiye ile paralellik kurmak değil. Türkiye’nin salt kendi ekonomisindeki kırılganlıklar nedeniyle bir kriz ile yüz yüze gelme tehlikesi yok çünkü. Ama Meksika ve Asya’dan ders çıkarmak gerekiyor. Bu ülkeler onca övgüye karşın kriz yaşadılar. Bol övgü, krize karşı bağışık kılmıyor ülkeleri. Bu, kanımca alınması gereken önemli bir ders.
Bunu not ederek, bir de küresel krizin tahribatını hatırlamak gerekiyor. Küresel krizden önce kamu borcumuz düşüktü, bankacılık sektörümüz sağlam düzeydeydi, enflasyon ve reel faiz de düşüktü. Ama küresel krizden Türkiye ekonomisi derin biçimde etkilendi. Gayri safi yurtiçi hasılasında (GSYH) gerçekleşen düşüş, 2001 krizindeki düşüşten farklı değildi. GSYH’nin kriz öncesindeki düzeyine dönmesi için iki yıl ve bir çeyrek gerekti. İşsizlik oranı ise yaklaşık 5 puan arttı. Onun kriz öncesindeki düzeyine dönmesi ise yaklaşık üç yılda mümkün oldu.
Küresel krizden önce de şimdi de iki önemli kırılganlık kaynağımız var: Birincisi, tasarruf oranımız düşük. İkincisi, döviz cinsinden borcumuz döviz cinsinden alacağımıza kıyasla çok fazla. Bu sorunlar şimdi daha belirgin. O zaman (2005-2007 mesela) tasarruf oranımız yüzde 15’in biraz üzerindeydi. Şimdi (2010-2012) yüzde 14 düzeyinde. İkisi de düşük ama şimdi daha düşük. 2007’de uluslararası net yatırım pozisyonumuzun GSYH’ye oranı yüzde eksi 48,6, 2012’de ise yüzde eksi 52,6. Bu yılın ilk üç ayında açığımız daha da arttı.
Bu iki kırılganlığımızı azaltmamız gerekiyor. Gelişmiş ülkelerin mevcut para politikaları işimizi son derece zorlaştırıyor. Onların kendilerini kurtarmak için etrafa saçtıkları bol kepçe para ve son derece düşük faiz oranları bizim bu iki sorunumuzu ağırlaştırıyor. Ama bir de biz yangına körükle gidip yurtiçi tasarruf oranını daha da düşürmeyelim. Şu faiz politikasına bu açıdan bakmak için henüz geç değil.
Bu köşe yazısı 25.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
07/05/2025
Burcu Aydın, Dr.
03/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
02/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
30/04/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025