TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Sancak eski Yugoslavya’nın parçalanmasını üzerinde ağır bir şekilde hisseden, kötü altyapıya sahip Balkanlar’ın neredeyse unutulan bölgesidir. 8.687 km2’lik bir alana yayılan Sancak coğrafi olarak, Sırbistan ve Karadağ’ın kesiştiği ve Bosna-Hersek ile Kosova’nın sınırında kalan bölgede yer almaktadır. 2000 yılına kadar Sancak’taki temel sorun, Sırbistan ve Karadağ’daki Boşnakların ve Sancak bölgesinin, anayasal çerçevede hukuki statüsünün bir çözüme kavuşturulmamış olmasıydı. Günümüzde ise değişen koşullarda Sancak sorununa ilişkin benzer bir tanımlama yapmak zorlaşmıştır. Bunun nedeni aşağıdaki argümanlarla izah edilmeye çalışılacaktır.
Tito Yugoslavyasının dağılma sürecinde, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’teki Sırpların bu ülkelerde “devlet içinde devlet” kurma çabalarından etkilenen Sancaklı Boşnaklar da bölgeleri için talep ettikleri siyasi özerklikte o çılgın yıllardan kurtuluş aradı. Sırbistan Sancaklı Boşnakların özerklik talebine karşı çıkmakla kalmadı, bu bölgeye ciddi bir devlet baskısı da uyguladı. Ayrıca Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Sancak bölgesi coğrafi anlamda Bosna-Hersek ve Kosova gibi Sırplar açısından iki istikrarsız ortam arasında kaldığı için, Belgrad bu bölgeye askerlerini daha da çok yığma ihtiyacı duydu. Böylece Belgrad tarafından “bölücülüğün yuvası” olmakla suçlanan Yeni Pazar kenti, uzun süre tankların kuşatması altında tutuldu.
1995’in sonlarında Bosna Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte Sancak’a yönelik baskılar da hafifledi. Ama Sancaklı Boşnaklar asıl Slobodan Miloşeviç rejimi yıkıldıktan sonra, 2000’li yılların başlarında daha rahat nefes almaya başladı. Her ne kadar Sırplar arasında Sancak kelimesinin anılmasını vatan hainliğiyle özdeş tutan bazı şahıslar günümüzde bile varsa da, 1990’lı yıllarla kıyaslandığında, gelinen noktada Belgrad’ın Sancak bölgesine yönelik yaklaşımının daha olumlu olduğu ortadadır. Mesela Sırbistan’da günümüzde Boşnak asıllı iki bakan ve birçok milletvekili görev yapıyor. Ne var ki bu, Boşnakların şikayetlerinin sona erdiği anlamına gelmiyor.
Belgrad’da 23 Ocak 2013’te bir ilke imza atılarak, “Sancak Hakkında Açıkça Konuşmak” isimli bir sempozyum düzenlendi. Sempozyumda yer alan konuşmacılar Sancak’a ilişkin değişik sorunları dile getirdi. Örneğin Sancak Demokratik Eylem Partisi (SDA) Başkanı ve Devlet Bakanı Suleyman Uglanin Sırbistan’daki Boşnakların devletlerine sadık olmalarına rağmen, ülke halkının Sancak’ı istikrarsız bir bölge olarak görmeye devam ettiğine ve Boşnakların polis ve yargı gibi alanlarda yeterince istihdam edilmediklerine dikkat çekti. Milletvekili Meho Omeroviç ise Sancak bölgesinin genel olarak kötü haberlerle Sırbistan medyasına konu olduğunu vurguladı. Sırbistan’daki Helsinki İnsan Hakları Komitesi’nin Başkanı Sonya Biserko’ya göre 1990’lı yıllardan günümüze kadar Sancak ve Boşnaklar Sırbistan kamuoyunda hep devlete zarar veren yıkıcı faktörler olarak tanıtıldı. İslam karşıtı önyargıların varlığı ise Boşnaklar hakkında olumsuz imajı daha da fazla körükledi.
Sancak İnsan Hakları ve Özgürlükleri Koruma Komitesi Başkanı Semiha Kaçar, Boşnakların devlet kurumlarına güveninin geri getirilmesi adına, devletin geçmişte işlenen suçlarla yüzleşmesi gerektiğini vurguladı. Sırbistan’daki Helsinki İnsan Hakları Komitesi’nin 1998 yılına ait raporuna göre 1990-1995 yılları arasında 34 Sancaklı Boşnak öldürülmüş, haklarında herhangi bir bilgi alınamayan 100’ün üzerinde kişi kaçırılmış, Boşnaklara ait 105 gayrimenkul havaya uçurulmuş, 27 Boşnak köyü etnik olarak temizlenmiş ve birçok siyasi tutuklama gerçekleştirilmiştir.
Dış Politika Enstitüsü Başkanı Aleksandra Yoksimoviç, Belgrad’ın Boşnaklar arası bölünmeleri gidereceğine söz konusu bölünmeleri daha fazla derinleştirdiğini söyleyerek devletin Sancak bölgesine yönelik günümüzdeki politikalarını da eleştirdi. Bu konuda Yoksimoviç bölünmüş İslam Birliği sorununu ve Boşnak Milli Konseyi (BNV) kapsamında ikili yapının yaratılmış olmasını örnek olarak verdi.
Sırbistan’daki Avrupa Hareketi’nin bölge koordinatörlerinden Bisera Şeçeragiç Belgrad’daki Sancak sempozyumunda devletin Sancak’ın ekonomisini unuttuğunu ve bu bölgenin 2003 yılından beri derin bir durgunluk içinde olduğunu vurguladı. Aslına bakılırsa, söz konusu sempozyumda dile getirilen temel şikâyetler arasında, bölgenin kötü altyapısı, yüzde 52’ye varan işsizlik oranı ve yatırımların yapılmıyor olması gibi hususlar vardı. Elbette bu yönüyle Sancak sorunu sadece Boşnakların değil, orada yaşayan bütün halkın sorunudur. Nitekim “Damad” Kültür Merkezi Başkanı Zibiya Dervişhalitoviç Şarenkapiç Sancak’ın çok uluslu bir bölge olduğunu ve Sırbistan sınırları içindeki kısmında ikamet edenlerin yüzde 40’ının Sırp olduğunu hatırlattı. Şarenkapiç’e göre Sancak hakkındaki tartışmalara orada yaşayan Sırplar da katılmadığı sürece, bölgedeki Boşnak meselesi Sırbistan kamuoyunda bir toprak meselesi olarak algılanmaya devam edecektir.
Peki günümüzde Sancak meselesi bir toprak meselesi olarak düşünülebilir mi? Eskiden tüm Sancaklı Boşnakları etrafında toplayan SDA ve başkanı Suleyman Uglanin idi. Geçmişte Sancak için özerklik talep eden de bu partiydi. Zamanla yönetim hataları ve rant kavgası nedenleriyle SDA değişik bölünmelere maruz kalarak, Sancaklı Boşnaklara ait siyasi partilerin sayısı günümüzde 10’u aştı. Bir siyasi partinin bir belediye yönetimini tek başına ele geçirebildiği yıllar geride kaldı. Yine de SDA, Sancak Demokratik Partisi (SDP) ve göreceli daha yeni kurulan Boşnak Demokratik Birliği (BDZ) en çok Boşnak oyu toplamaya devam ediyor. SDA lideri Uglanin Sancak için siyasi özerklik talebini çoktan rafa kaldırmış bulunuyor, ama kendini ve partisini Boşnakların Sırbistan hükümeti içindeki yegane temsilcisi olarak tanıtmaya çalışıyor. SDP’ye gelince, başından beri yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çerçevesinde Sancak’taki Boşnak meselesinin çözüme kavuşturulmasını destekliyor. SDP’nin kurucusu Rasim Layiç ise kendisine yeni ulusal bir parti kurarak adeta azınlık siyasetini terk etmiş bulunuyor. Bir tek Sırbistan İslam Topluluğu Meşihatı’nın baş müftüsü Muamer Zukorliç’in desteğiyle kurulan BDZ vatanseverlilik kartına oynayarak, SDA’nın 1990’ların başlarında taşıdığı siyasi bayrağı devraldığını iddia ediyor. Belgrad’daki Sancak sempozyumunun birinci paneli Boşnak siyasiler arasındaki bölünmenin derinliğini ve diyalog eksikliğini bir kez daha ortaya koydu. Ancak bu bölünmüşlük ideolojik sebeplerin değil, tipik bir iktidar mücadelesinin ürünüdür.
Geçtiğimiz yıllarda Sancak’ın yanı sıra Sırbistan ve Karadağ’da yaşayan Boşnaklar arasındaki siyasi birlik de bozuldu. Nitekim Karadağ Boşnak oyların sayesinde 2006’da bağımsızlığını ilan etti. Böylece Sırbistan sınırları içindeki altı Sancak belediyesi ile Karadağ sınırları içinde kalan beş belediyesi arasına uluslararası sınır da sokulmuş oldu. Bu yüzden artık Sancak neresidir yönünde sorulan soruları bile duymak mümkündür. Kaldı ki Sırbistan sınırları içinde kalan altı Sancak belediyesine Boşnak siyasiler eşit ölçüde ilgi göstermiyor. Etkinliklerini Boşnak nüfusun ağır bastığı Yeni Pazar, Tutin ve Syenica belediyelerine daha çok yoğunlaştırıyorlar.
Teknik düzeyde görevini sürdüren Esad Curceviç’in başkanlığındaki BNV 14 Ocak 2012’te kabul ettiği bir beyannamede, AB ülkelerinin olumlu deneyimleri doğrultusunda, Sırbistan’ın ademi merkezileşme ve bölgeselleşme sürecinde Sancak’ın altı belediyesinin tek bir idari bölge olarak belirlenmesi, böylece ayrı bir bölgesel özyönetim birimine dönüştürülmesi gerektiği görüşüne yer veriyor. Neticede, 1990’lı yıllara ait siyasi özerkliğe ilişkin talepler, Sırbistan sınırları içindeki Sancak belediyelerinin modern bir Avrupa bölgesi çerçevesinde teşkilatlanması yönündeki taleplere indirgenmiş bulunuyor. Boşnakların çoğunluğu da böyle bir yaklaşımı benimsemiş görünüyor.
Belgrad’daki sempozyuma katılan çoğu Boşnak siyasinin Sancakla ilgili “sınır ötesi bölge” kavramını kullanmış olmaları dikkatleri çekti. Bununla, Sırbistan ile Karadağ içinde kalan Sancak belediyelerinin birlikteliğine atıfta bulunuluyor olsa gerek. 23 Mart 2006’da Karadağ’daki Boşnak Parti ile Karadağ Başbakanı Milo Cukanoviç’in lideri olduğu Sosyalistlerin Demokratik Partisi (DPS) arasında imzalanan işbirliği anlaşmasının 4. maddesinde şu ifadele yer veriliyor: “Karadağ’ın eşit ekonomik kalkınmasının bir önkoşulu olarak Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı en yüksek standartlarda uygulanacaktır. Bu çerçevede, Sancak’ı çok etnikli, çok dinli ve çok kültürlü, sınırları saydam olan, Sırbistan ve Karadağ’ı ayırmaktan ziyade, bir köprü olarak bağlayan sınır ötesi bölge olarak görmekteyiz.” Bu ifadeye dayanarak bazı Boşnak politikacılar Sancak bölgesinin Sırbistan ve Karadağ sınırları içindeki birimlerini ayrılmaz bir bütünün parçaları olarak gösterse de, Karadağ yetkilileri bu anlayışa açıkça karşı çıkıyor.
Gelinen nokta itibariyle insan haklarına saygı, belediyeler arası ülke içi/ülkeler arası işbirliği, sosyoekonomik sorunlarla ilgilenilmesi ve tolerans ruhunun daha fazla geliştirilmesi hususları, günümüzde Sancak bölgesini ilgilendiren kritik noktalar olarak gözüküyor. Bunun dışında, İslam Birliği ile BNV bünyesinde var olan ikili yapılara son verilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Sancak bölgesinde yaşanan siyasi çekişmelerin sonucunda bölünen İslam Topluluğu’nun yeniden birleştirilmesi doğrultusunda Türkiye’nin 2011’de başlattığı girişim tam sonuç almak üzereyken, Belgrad Mayıs 2012 seçimleri öncesinde süreci durdurdu. Bütün bu süreç boyunca Ankara, Belgrad’dan gelen talep doğrultusunda Sancak’taki baş müftülük krizine müdahale ettiği bilinciyle hareket ediyordu. Oysa son aylarda Sırbistan’da yayılan söylentiye göre Belgrad Ankara’dan böyle bir talepte bulunmadı ve dolayısıyla Türkiye bu konuda Sırbistan’ın içişlerine karışmış gibi oldu. Oysa Belgrad’ın Türkiye’yi davet ettiği bir gerçektir. Ne var ki Türkiye’yi davet eden siyasi güç şu anda muhalefette bulunuyor. Sırbistan’ın yeni hükümetinin de Türkiye’den benzer şey isteyip istemeyeceği ise merak ediliyor. Belki bu konu, Türkiye ve Sırbistan hükümetleri arasında gerçekleştirilmesi planlan zirvede daha teferruatlı bir şekilde ele alınır. Sancaklı Boşnakların siyasi temsilcilerinin bir kısmı tarafından “koruyucu ülke” olarak algılanan Türkiye mutlaka Sırbistan’a, Sancak’taki sorunların giderilmesi noktasında katkılarda bulunabilir. Kaldı ki Ankara İslam Birliği’ne ilişkin tasarladığı sonucu şimdilik üretemediyse de, baş müftü Muamer Zukorliç’in Sırbistan devleti aleyhine yürüttüğü retoriği yumuşatmayı başardığı ortada. Bu arada Sancak’ta iki İslam Topluluğu arasındaki ayrışma yeniden büyümeye başladı. Sırbistan’ın, sadece bir sorun yaşandığında Sancak’la ilgilenme yönündeki siyasetini terk etmesinde fayda var.
Türkiye Sancak bölgesinin ekonomisine de önemli katkılar yapmaya istekli görünüyor. Kaldı ki Sancak’taki ekonomik durumun iyileşmesi, Sırbistan ekonomisinin istikrarı açısından da önem arz ediyor. Türk işadamları Sancak bölgesini ziyaret ederek yatırım yapma noktasında ilgisini gösteriyor. Ancak Sancak’ta Türk yatırımlarının fiili olarak gerçekleşmesi noktasında fazla ilerleme kaydedilemedi.
*Erhan Türbedar, Dış Politika Çalışmaları, Analist
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
18/12/2024
Güven Sak, Dr.
17/12/2024