TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İki Yunanlı yaklaşık bir Alman ediyor. Ama bu arada iki Türk de ancak bir Yunanlı ediyor.
Dünya hep değişiyor. Ölülerin yaşarkenki yorumlarının manası bile değişiyor. İnsan neye güveneceğini şaşırıyor. Geçen yıl, Çin’in eski başbakanlarından Çu En Lay’ın Fransız Devrimi’ne ilişkin yorumunun, 1789’daki devrime değil, 1968’deki öğrenci olaylarına ilişkin olduğu ortaya çıkmıştı. Meğer lafın manası çeviri sırasında kayboluvermiş. Ziyaret sırasında Kissinger’ın yanında olanlardan biri öyle açıklamıştı. Hani, Çu En Lay’a “Fransız Devrimi ve Paris Komünü hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorarlar, O da “Daha yorum yapabilmek için çok erken” der neredeyse iki yüz yıllık hadise için. Bunun hikmeti üzerine ne çok yorum okumuştum. Hepi topu bir çeviri hatasıymış meğer. Arada bir, veri kabul ettiklerimizi yeniden ve yeniden sorgulamakta fayda var.
Evvelki gün, Ankara’da, TEPAV binasında, Daron Acemoğlu’nu dinlerken, Çin’in, bu haliyle, ABD gibi olmasını beklememek gerektiğini düşündüm. Acemoğlu, James Robinson ile uzun süreli ortaklığının son ürünü olan ‘Bazı Milletler Neden Başarısız Olur?’ başlıklı yeni kitabı üzerine konuşuyordu. Kitap, bugüne kadar, büyüme konusunda veri kabul ettiklerimizi sorguluyor. Siyasi dönüşümün iktisadi dönüşüm için önemli olduğunu vurguluyor. Bu yıl 2. yapılan Merih Celasun’a Saygı Günü’nün ana konuşmacısı Acemoğlu’ydu. Doğrusu ya, ben konuşmadan Türkiye için de bir dizi sonuç çıkardım. Gelin bakın aklıma neler takıldı... Birincisi, dünyada ülkeleri ikiye ayırmak gerekir: Vatandaşlarının yaratıcı enerjisini harekete geçirebilecek kurumsal altyapıya ve huzura sahip olanlar ve olmayanlar. İnsanların yaratıcı enerjisini serbest bırakmanın koşulu önce onları iyi donanımlı hale getirmek, sonra da hayatlarını nasıl yaşayacakları konusunda onlara hem güvence hem de serbestlik vermek. Başka dertlere odaklanmaktan kendi işine yoğunlaşamayan insanların verimlilikleri öyle sürekli ve sürdürülebilir bir biçimde artmıyor. Böyle bakarsanız, iktisadi büyüme süreci, siyasetle yakından ilgili oluyor ve hâlâ demokratikleşemeyen Çin ikinci grupta. Yarattığınız değerin sonuçlarından sizin ne kadar faydalanacağınızın garantisi orada hâlâ yok. Fikri mülkiyet haklarının ne olacağı, partinin karanlık dehlizlerindeki iktidar mücadelesinin sonucuna bağlı kalmaya devam ediyor. O vakit ne oluyor? Yaratıcılık ve yenilikler için gereken huzur ve güven ortamı temin edilmemiş oluyor ya da pamuk ipliğine bağlı kalıyor. Ayrıca derinden bölünmüş toplumlardan büyük yenilikler ve buluşlar beklememek gerekiyor.
Böyle bakarsanız Türkiye nerede yer alıyor? Hâlâ kürtajın zararlarından milletin yatak odasına, tiyatroda ne oynanacağından gazetede ne yazacağına her konuda millete nizam vermeye çalışan Jakoben bir zihniyetin ağırlığını hissetmiyor musunuz? Elbette demokratik dönüşümünü tamamlamaya çalışan Türkiye hâlâ Çin, Rusya, Venezüella’nın yanında ikinci grupta yer alıyor. Nerede yer alıyor? Türkiye, vatandaşlarının yaratıcı enerjisini harekete geçirebilecek kurumsal altyapı ve huzura şimdilik sahip olmayan ülkeler arasında yer almaya devam ediyor. Siyasi dönüşümün tamamlanması, iktisadi dönüşüm için önem taşıyor.
Geleyim ikinci noktaya, yaratıcı enerjisi serbest kalacak olan vatandaşların donanımlı olması önem taşıyor. Orta ikiden terk nüfusumuzla daha orada değiliz. Güney Kore’nin 1975 yılında olduğu noktadayız nüfusun donanımı konusunda. Kabul edelim ki biraz gerideyiz. Arayı kapatmak için bugün adım atmaya başlasak ortadaki kocaman boşluğu dolduracak ek bir tedbire ihtiyaç var. Ama ben ortada hiç yaratıcı bir öneri göremiyorum. Yunanistan’da gençler arasında işsizlik bu krizle birlikte yüzde 50’yi aştı. Onların gençleri bizimkilerden daha iyi eğitimli, bizimkileri bir biçimde eğitirken acaba Yunanlı gençleri buraya davet edecek sağlıklı bir göçmen politikası mı tasarlasak? Neden olmasın! “Ne yapacağız o tembel Yunanlıları mı?” diyorsunuz. Bunu Almanlar diyebilir ama bizim dememiz biraz abes kaçıyor. Siz hiç verimlilik endekslerine baktınız mı? Tamam, iki Yunanlı yaklaşık bir Alman ediyor. Ama bu arada iki Türk de ancak bir Yunanlı ediyor.
Kurtarma fonuna, düğünlerdeki takı seansına uygun biçimde, “5 milyar da Türkiye’den” vermek, Türkiye’yi daha verimli yapmıyor.
Bu köşe yazısı 22.06.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
M. Coşkun Cangöz, Dr.
19/03/2025
Fatih Özatay, Dr.
19/03/2025
Güven Sak, Dr.
18/03/2025
Burcu Aydın, Dr.
15/03/2025
Fatih Özatay, Dr.
14/03/2025