TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye, Avrupa ekonomisinin bir parçasıdır. Üretim altyapımızın daha sofistike hale gelmesinin tek nedeni Avrupa pazarıdır.
Gümrük Birliği, Türkiye için iyi olmuştur. Türkiye’nin son on yıldır başarıyla devam eden küresel entegrasyon sürecinde önemli bir rol oynamıştır. İhracatımız hem çeşitlenmiş hem de daha sofistike olmuştur. Türkiye, düşük teknolojili ürünler ihraç eden bir ülkeyken, Gümrük Birliği sayesinde, orta teknolojili ürünler ihraç eden bir ülke haline gelmiştir. Gümrük Birliği anlaşması, sanayimizi, Doğu Asya rekabetinden uzun süre korumuştur. Elektronik ve otomotiv endüstrisinde ne varsa bu anlaşmanın katkısı vardır. Peki, Gümrük Birliği anlaşmasının önemi artık ortadan kalkmış mıdır? Hayır, bana öyle gelmiyor. Gelin bakın neden bana öyle gelmiyor.
Geçerlilik için Derviş reformları gerekti
Türkiye, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması’nı 1996 yılında imzalamıştır ama Gümrük Birliği’nden hemen faydalanmaya başlamamıştır. Daha doğrusu, anlaşmanın etkileri hemen ticaret ve doğrudan yatırım rakamlarına yansımamıştır. Neden yansımamıştır? Çünkü aynı Avrupa Birliği gibi, Türkiye’nin de öncelikle “sindirim kapasitesi”ni (absorption capacity) güçlendirmesi gerekmiştir.
Ülkemizin imzaladığı serbestlik anlaşmasını uygulamada geçerli kılabilmek için öncelikle 2001 yılında Kemal Derviş reformlarının getirdiği göreli istikrar ortamının oluşmasını beklemek gerekmiştir. Makro iktisadi istikrar olmadan dış ticaretimiz sıçramamıştır. Hem de öyle böyle değil, ihracat rakamlarımız bu anlaşma sayesinde 30’dan 100’e doğru sıçramıştır. Önemlidir. Bu altı ilk çizilmesi gereken noktadır.
İkinci olarak ise 2002 yılındaki seçimlerle birlikte gelen siyasi istikrar ortamı Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırım çekme kapasitesini arttırmıştır. Hem de 1’den 15’lere doğru artırmıştır. Gelen doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık yüzde 80’i ise Avrupa Birliği kaynaklı olmuştur. Demek ki neymiş? Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması’ndan faydalanabilmesi için kendi ekonomisini ve siyasetini yeniden tanzim etmesi gerekmiştir. Yurtiçi istikrar ortamı güçlendikçe, gümrük birliğinde olmanın etkileri hissedilmeye başlamıştır. Türkiye dönüşmüştür. İyi olmuştur.
Yeniden bir sıçrama yapmak gerekli
Şimdilerde ise aynı anlaşmanın yine işleyebilmesi bana mümkünmüş gibi geliyor. Türkiye sanayisinin teknolojik kapasitesinde yeniden bir sıçrama yapmak zaten gereklidir. Türkiye’nin orta teknolojiden yüksek teknolojiye doğru geçişi önemlidir. Bu sıçramayı yaparken, hangi alanlara yoğunlaşmanın, Gümrük Birliği sayesinde, yine Türkiye’yi olası rakiplerinden koruyabileceği üzerinde düşünmeye başlamakta fayda vardır. Bu alanlarda Avrupalı firmalarla ilişkileri güçlendirmek, doğrudan yabancı yatırım imkanlarını oluşturmak faydalı olabilir. Cari işlemler açığını kontrol etme amaçlı teşvik tasarımlarına ağırlık verilirken bu parametrenin, yani Gümrük Birliği’nin sağladığı imkanların da analize dahil edilmesinde fayda vardır.
Ancak yine aynı biçimde, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden faydalanmaya devam edebilmesi için de, bir dizi yurtiçi tedbiri almaya ihtiyaç vardır. Bunlardan ilki, fikri mülkiyet hakları ile ilgili düzenlemeleri efektif hale getirmek ise, ikincisi de mahkeme sistemini işler hale getirmektir. Bu çerçevede, atılacak ilk adım yargının operasyonel problemlerine çözüm getirmek olmalıdır. Yargıda uzun bekleme sürelerini artık ortadan kaldırmak gerekmektedir. Türkiye, gereken altyapıyı hazırlarsa, bana Gümrük Birliği Anlaşması hâlâ işe yararmış gibi geliyor.
Türkiye, Avrupa ekonomisinin bir parçasıdır. Üretim altyapımızın giderek daha sofistike hale gelmesinin tek nedeni Avrupa pazarıdır. Yoksa imalat sanayii ürünleri açısından bakıldığında, Irak pazarında ana rakibimiz hâlâ İran’dır. Şaka gibidir. Ama böyledir.
Türkiye’nin doğusu hâlâ çıkmaz sokaktır.
Bu köşe yazısı 30.03.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Güven Sak, Dr.
18/03/2025
Burcu Aydın, Dr.
15/03/2025
Fatih Özatay, Dr.
14/03/2025
Fatih Özatay, Dr.
12/03/2025
Burcu Aydın, Dr.
08/03/2025