TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İşini iyi yapan bir belediye başkanı ile o şehirde yaşayan kadınların güzelliği arasında bir ilişki var. Geçen haftayı Ankara’da, Güney İtalya’da ve Kuzey İtalya’da geçirdim. Ondan önceki hafta Diyarbakır’daydım. Ondan önce de Edirne ve Konya’da. Aklıma doğal olarak Türk şehirleri hakkında bir sürü soru takıldı. Bu yazıda bunlardan en alakasız görünen ikisini birleştirerek, kentlerin tasarımı ve yönetimi ile kadınların güzelliği arasındaki ilişkiden bahsedeceğim.
Aklıma takılan sıfırıncı soru şu: Gelecekte Türkiye ekonomisin yükselebileceği en iyi nokta İtalyan ekonomisinin yapısı olabilir mi? Akdeniz kültürüyle kuzey disiplinini, tasarım kabiliyetiyle sanayi üretimini birleştirip, bugün 500 milyar dolarlık ihracat yapabilmesi bence İtalya’yı Türkiye için güzel bir ekonomik model yapıyor. İtalyanlar bizim 2023 ekonomik hedeflerimizi yakın zamanda yakalamışlar. Bize benzer büyüklükte bir nüfusla, dünyanın sekizinci büyük ekonomisi olmuşlar. Yani iktisatçıların pek anlayamadığı kültürel faktörlerden dolayı Türkiye’nin bir Almanya olması imkansız olsa bile, ekonomik açıdan bir İtalya olabilsek, ben şahsen öpüp başıma koyardım.[1]
Şimdi birinci soru geliyor: Ekonomik açıdan İtalya olabilmemiz için diyelim ki 30-40 sene gerekiyor, kentlerimizin İtalyan kentlerine benzemesi için kaç yüzyıl gerekiyor? Kentlerimizi dönüştürmeden, ekonomimizi dönüştürmek mümkün olabilir mi? Bugün adına kentsel dönüşüm denen şeyler, kentlerimizi İtalya’ya doğru mu yoksa Lagos’a doğru mu dönüştürüyor? Ekonomik dönüşümden ne anladığımız aşağı yukarı belli: Girişimcilik ve yenilikçilik ekosistemini adam etmek, yüksek teknolojili ürünlerin payını arttırmak. Peki kentsel dönüşümden ne anladığımızı biri bana tek cümlede anlatabilir mi?[2]
İkinci soru ise bir önceki yazımdan dolayı bana pek kızan feminist arkadaşlarımı biraz daha kızdıracak. Neden İtalya’daki 40-50 yaşının üstündeki kadınlar, 20’lik Türk kızlarına taş çıkartıyorlar? Bizde bir tane Ajda Pekkan varken, İtalya’da sokaklarda binlerce organik Ajda görebiliyorsunuz. Türkiye’de kadınlar ve erkekler yaşları ilerledikçe şişmanlarken, İtalyanlara maşallah hiçbir şey olmuyor. Formlarını koruyorlar. Peki bu nasıl oluyor da böyle oluyor?
İtalyanların daha az yediklerini hiç düşünmüyorum.[3] Ama daha fazla yürüdükleri kesin. Ve bence İtalyan kadınlarını güzel yapan, İtalya’nın eti sütü değil, insanların çocukluklarından yaşlılıklarına hayatlarının her safhasında yürüyebilmelerini sağlayan kentleri. Sosyalleşirken, işe gidip gelirken, sürekli yürüyebilme imkanına sahip insanların metabolizmaları daha kuvvetli oluyor. Daha sağlıklı ve daha güzel oluyorlar.
Tam da bu konuda, dünyada artan obezite oranları ile kentlerin yapısı arasındaki ilişkiye odaklanan çalışmaların sayısı hızla artıyor. İnsanların yürüyebildiği kentlerde, daha az obez olduklarına yönelik bulgular çok kuvvetli.[4] Amerika’da yürünerek yaşanabilen mahallelerde oturan insanların, arabaya mahkum mahallelerde oturanlara göre ortalama 3.17 kilo daha zayıf oldukları tespit edilmiş.[5] Yine Amerika’da hızla artan obezite oranlarını arkasında, okullarına yürüyerek gidebilen çocukların oranının 1969’daki yüzde 49 düzeyinden, 1999’da yüzde 19’a düşmesine bağlayan çalışmalar var. Türkiye için böyle bir veriye ulaşamadım ama şunu söyleyebilirim. Bizim başkentimizin Sayın Belediye Başkanı Keçiören’deki tüm okulları şehir dışına taşıma planını geçenlerde büyük bir heyecanla anlatıyordu. Bu müthiş eğitim projesi gerçekleşirse Keçiörenli çocuklar gelecekte dindar olurlar mı bilmiyorum ama kesinlikle daha fazla tosun olacaklar.
Yayıldıkça yayılan (urban sprawl) ve insanları arabalarla hareket etmeye mahkum kılan kentler insanları şişmanlaştırıyor. Bizim dönüşmekte olan kentlerimizde genç kızlarımız ya koşu bandında ya da alışveriş merkezlerindeki yürüyen merdivenler arasında yürüyorlar. Ayrıca buralarda yenen şeyler de ne kadar sağlıklı o da ayrı bir mesele. Beni daha da kaygılandıran, Ankara’nın Türkiye’de kişi başına düşen alışveriş merkezi metrekaresi miktarında Türkiye lideri olmasının, kentimizin yöneticilerini gururlandırması. Elektrik olmayan yerde jeneratör, normal bir eğitim sistemi olmayan yerde dershaneler ne ise yürünebilir olmayan kentlerde alışveriş merkezleri de odur.[6]
Bence insanlarımızın İtalyanlar kadar güzel ve sağlıklı olmasının yolu kentlerimizi yürünebilir yerler haline getirmekten geçiyor. Ulaşım sistemlerini, imar planlarını, altyapı yatırımlarını buna yönelik yapmamız gerekiyor. Belediyelerimizin asli işlevini rant yaratma ve dağıtma mekanizmaları olmaktan çıkartıp, insanları ve yaşamları güzelleştiren makamlar haline getirmemiz gerekiyor. Yürüme eylemini, eşofmanla “rekreasyon alanlarında” yapılan abuk bir aktivite olma durumundan çıkarıp, normal kentli yaşamın bir parçası haline getirmemiz gerekiyor.
Kısacası, bir ülkenin kentleri ne kadar yürümeyi teşvik eden bir yapıya sahipse, insanları da o kadar sağlıklı, kadınları o kadar güzel oluyor. Bu ülkenin en güzel kadınlarının İzmir’den çıkmasının, İzmir kentinin ve kentli yaşam biçimin tarihsel gelişimiyle bir alakası vardır herhalde.
[1] İtalyan ekonomisi çöktü diyenler Napoli ile Milano arasında bir otoyol yolcuğu yapsınlar. Etraflarındaki sanayi tesislerine bir baksınlar. Sonra da güzel ülkemizin duble yollarında bir yerlere gitsinler.
[2] Geçen gün Melih Gökçek’in Ankara’ya yönelik projelerini üç saat boyunca dinledim, ama kentsel dönüşümden ne anladığına dair pek bir şey anlayamadım.. Bu arada tabi tek cümleden kastım, ODTÜ’lü şehir plancılarının 2 sayfaya sığdırdığı cümleler değil, sayın Belediye Başkanının pek sevdiği Twitter’in limitlediği 140 karakterlik cümleler.
[3] Daha sağlıklı yedikleri kesin. Türkleri obezlikle ilgili bilinçlendiren en iyi çalışmayı bence Canan Efendigil Karatay yaptı. Okumadıysanız okuyun: http://www.dr.com.tr/Kitap/Karatay-Diyeti/Canan-Efendigil-Karatay/Egitim-Basvuru/Saglik/Beslenme-Diyet/urunno=0000000359846
[4] http://www.sciencedaily.com/releases/2008/03/080313185713.htm
[5]Howard Frumkin, Lawrence Frank, and Richard Jackson (2004) Urban Sprawl and Public Health: Designing, Planning and Building for Healthy Communities (Island Press) http://news.bbc.co.uk/2/hi/health/5386024.stm
[6] Ben Enerji Bakanının jeneratörlerle, Eğitim Bakanının dershanelerle övündüğünü şükür ki duymadım. Ama Belediye Başkanının AVM’lerle övündüğünü maalesef geçen gün duydum.
*Esen Çağlar, TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti, http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/25/Esen+Caglar
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024