Geçtiğimiz hafta Kahire'de Arap Ligi'nin düzenlediği bir toplantıya katıldım. Toplantıya katılan, Arap Birliği'ne üye ülkelerin temsilcileri, bir yenilenme döneminden geçen Arap ülkelerine Türkiye'nin nasıl bir model olabileceğini tartıştılar. Benim üzerime düşen ise, Türkiye'nin ekonomik kalkınma alanındaki tecrübesini aktarmaktı. Toplantının en iyi kısmı, en sondaki tartışmaydı. Tartışma boyunca, Türkiye ekonomisi üzerine sorulan soruların kalitesi, Arap ülkelerinin aslıda Türkiye'ye olan merakını, ilgisini ve de Türkiye'den öğrenme iştahını teyit eder nitelikteydi.
Önümüzdeki günlerde, hem burada hem de Arap ülkelerinde "Türkiye modeli" meselesi daha çok tartışılacağa benziyor. Ben yeni başlamakta olan bu tartışmayla ilgili, Kahire'deki toplantının aklıma getirdiklerini, kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
- Model değil, ilham kaynağı. Bence en azından, Türkiye'nin bölgeye tecrübe aktarma noktasında "ne" sunabileceğini, sunabileceklerini hangi kanallardan nasıl aktarabileceğini çok somut biçimde ortaya koymadan, "model" lafını pek kullanmasak daha doğru olacak. Bu gibi yumuşak güç gerektiren işlerde, Türkiye ne kadar mütevazi olmayı öğrenirse, içeride az konuşup, dışarıda iş yaparsa o kadar iyi olacak. Bu konuda gidecek uzun bir yolumuz var. Bu işi öğrenene kadar, örneğin Dışişleri Bakanlığımızın kapasitesini 10 katına çıkarana kadar, "biz modeliz" demek yerine, "ilham kaynağı olabiliriz" demeyi tercih etmekte fayda var.
- Reformlar ve çıpa meselesi. Ortada bir Türkiye modeli varsa, bunun esasını, Türkiye'nin bu coğrafyada normal bir ülke haline gelmesini sağlayan reformlara ve kendisini dönüştürme yeteneğine bağlamak gerekiyor. Bu normalleşmenin siyasi boyutu hakkında konuşacak çok şey var. Ekonomi de en az siyaset kadar Türkiye'yi bölgede farklılaştırıyor. 1980'den itibaren serbestleşmek, küresel ekonomiyle bütünleşmek, özel sektörün ağırlığını arttırmak için yaptıklarımız, altyapı hamlesiyle birlikte ele alındığında bugünkü kapasitemizin itici gücü aslında. 1980'lerde yaptıklarımız kadar, 1990'larda yapamadıklarımız da önemli. 2001 krizine giden süreçten ve sonrasında tamamladığımız birinci nesil reformlardan, Arap ülkelerinin birçoğu bugünkü yapmaları gerekenler için önemli ipuçları çıkartabilir. Daha da önemlisi, henüz yapamadığımız ve yüksek maliyetli ikinci nesil reformlardan da (vergi, eğitim, kamu yönetimi, yargı, anayasa) çıkarabilecek önemli dersler var. Ayrıca, Türkiye'de reformların içeriğini yönlendirmek için Avrupa Birliği ve IMF'nin oynadığı rolleri de unutmamak gerekiyor. Bugün için en önemli konulardan biri, Arap ülkeleri için bu reform çıpası işlevini hangi kurumun nasıl üstleneceği. Arap Ligi, İslam Konferansı Örgütü, İslam Kalkınma Bankası benim aklıma ilk gelenler. Ancak tüm bu kurumların ciddi kapasite kısıtları bulunuyor. Türkiye, bu kurumların güncelleştirmesinde önemli bir rol oymayabilir.
- Ticaretin çift taraflı gelişmesi. Son dönemde Arap ülkeleriyle ticaretimizin artıyor olması bizi sevindiriyor. Ancak benzer bir heyecanı, Arap ülkelerindeki ekonomistler paylaşmıyorlar sanırım. Her ne kadar, Türk malı ürünler, bölge halkı tarafından "yüksek kaliteli ürünler" olarak görülse de, şunu unutmayalım: Biz Arap ülkelerinden genelde hammadde ve yarı-mamul alıp, sanayi ürünleri satıyoruz. Bizim için sağlıklı gözükse de, Arap ülkeleri için bu durum bir dengesizliğe işaret ediyor. Arap ülkelerinde özel sektör gelişmeden, sanayileşme süreci hız kazanmadan, ticari dengesizliklerin de giderilmesi zor görünüyor. Bu noktada, İtalya-Çin arasındaki bölgenin en büyük sanayi kapasitesine sahip olan Türk işadamlarının, bölge ülkelerine sadece mal alıp satma perspektifiyle değil, potansiyel yatırım hinterlandı olarak bakmasında fayda var. Bu kendiliğinden gerçekleşmeyebilir; gerçekleşmesi için yatırım teşvik sistemimize, ABD'nin yaptıklarına benzer mekanizmalar dahil edilebilir. Serbest piyasa ekonomisinin kurumlarının ve sanayi altyapısının Arap ülkelerinde gelişmesi, dış yardım stratejimizin temel odağı olabilir.
- Sosyal politikalar. Arap ülkelerinden uzman dostlarımızın, en fazla merak ettiği konuların başında Türkiye'nin sosyal politikalar alanında ne yaptığı geliyor. Sonuçta, bir ülkede ciddi bir reform süreci başlayacaksa, bu reformlardan kısa vadede olumsuz etkilenecek kesimlerin hangi yollarla destekleneceği, zararlarının nasıl telafi edileceği çok kritik bir konu. Özellikle son yıllarda Türkiye'de eğitim ve sağlık alanında atılmış adımlar, ekonomik etkileri pek bilinmese de, sosyal etkileri açısından Arap ülkelerine anlatılacak önemli dersler içeriyor. TOKİ tecrübesi ve ucuz konut hamlesi de özellikle merak edilen sosyal politikaların başında geliyor. Tüm bu tecrübeleri aktarırken, başarılarımız kadar hatalarımızı da aynı açıklıkla ele almakta fayda var. Bırakalım, Arap dostlarımız hangi kısımları alacaklarına kendileri karar versinler. Örneğin, TOKİ'den bahsederken, Arap ülkelerinin çok ihtiyacı olan konuların başında gelen özel sektörde sermaye birikimine etkilerini de gözden kaçırmamak gerekiyor.
Bu konuların listesi elbette daha uzayabilir. Bunlar benim katıldığım toplantıda en fazla tartışılanlardı. Türkiye bugün Arap ülkeleri için belki de en önemli ilham kaynağı. Model olmamız ise, kendi yaşamakta olduğumuz dönüşüm sürecine daha objektif gözlerle bakmaya başladığımız zaman söz konusu olabilir. Kendi sorunlarını barış, istikrar ve zenginleşme ile birlikte çözme kapasitesine sahip bir Türkiye'den daha iyi bir model olabileceğini ben düşünemiyorum.
Esen Çağlar, TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti, http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/25/Esen+Caglar