TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Şu giderek daha fazla kafamı kurcalıyor: Ekonomik konularda çok kolay sorun üretebiliyoruz. Ama çözüm üretme becerimiz çok az. Neden böyle?Adamlar belirgin biçimde yayılma emareleri gösteren yangını kontrol altına almak için karar üzerine karar alıyor ve uygulamaya koyuyorlar. ABD Merkez Bankası (FED) ne silahı varsa hepsini cepheye sürdü. Modası geçti diye düşünülen çakaralmazları bile. ABD yönetimi de FED'e yardımcı oldu ve iyi planlanmış bir maliye politikası önlemini devreye soktu. Düşük gelir gruplarının tüketim harcamaları artsın diye...Bir yandan da sistemdeki dibi delik kovalar sistem dışına çıkarılıp, onarılsınlar diye 'ehil ellere' veriliyorlar. İpotekli krediyle alınan konutların ödeme güçlüğüne düşenler tarafından bankalara devredilmek zorunda kalınmasının önüne geçecek bir yasanın çıkmasının da eli kulağındadır. İki demokrat senatör tarafından verilmiş bir yasa tasarısı var. Bush yönetimi şimdilik engelliyor, ama bir şeyler yapılması gerektiğini söyleyenler de giderek artıyor. Böyle kuvvetli bir ses geride bıraktığımız hafta içinde eski Hazine Bakanı Rubin'den yükseldi.Kafamı kurcalayan 'şey', biraz 'Biz adam olmayız!' garabetini andırıyor, sevimsiz, "Neden adam olmayacakmışız ki?" falan, ama ne yapayım ki andırıyor. Mesela, 2000-01 krizi öncesi işbaşındakiler olacak biteceğin farkındalar mıydı? Yok, öyle 2000 ortasında falan değil; el-hak çok şey beklemek olurdu bu. 2000 Kasım ayında ilk kriz patlak verdikten hemen sonra faiz oranları sıçradığında, yıllık kur artış hedefi ile faiz arasında büyük bir uçurum oluştuğunda...Ne önlem aldılar? Devalüasyona cesaret edemediler, peki tamam. Ama sabit kur sistemini korumak için ne yaptılar? Sorunun temelindeki bankacılık sektörüne neden neşter vuramadılar? Hadi bir şey yapmadılar da, tüm sistem büyük bir risk altındayken, nasıl oldu da "Büyük bir siyasi kriz var" açıklaması yapabildiler, hem de hepsi birden, yan yana? Nasıl oluyor da bu kadar algılama güçlüğü oluyor durumun hassasiyetini?Peki, sekiz yıl önce öyleydi de şimdi o kadar farklı mı? Uluslararası mali sistemi deprem üzerine deprem yaşıyor. Biz, bizlere rapor edilenleri görüyoruz, acaba bazı öncü göstergeler maskeleniyor mu? Avrupa ve Japonya biraz sessiz gibi. Bu sessizlik ne kadar hayra alâmet? Bilemiyoruz... Çok fazla belirsizlik var.Ne bileyim, mesela, elektriklerin haftalarca kesilmesi riski çok fazla ise, eve birkaç mum da mı almazsınız? Dışarısı böyleyken biz ne yapıyoruz Allah aşkına? Bu belirsizliğe, kargaşaya verilecek en iyi yanıt 'dümende olduğunu' göstermek değil midir? Hem de gözlere iyice sokarak?"Vallah, billah dümendeyim" demek bir işe yaramaz. O kadar zor bir şey de değildir ayrıca dümende olduğunu göstermek. Makroekonomik disiplini sürdüreceğine herkesi ikna edecek adımları atabilirsiniz öncelikle mesela. Sosyal güvenlik reformunu 'iktidar kavgasına' kurban etmeyeceğinizi gösterebilirsiniz (biraz fazla bir şey istedim sanırım). Sonra da iddialı bir program etrafında uzlaşma aramaya koyulabilirsiniz.Girişteki sorunun yanıtının uzlaşmayı becerememekle ilgisi olsa gerek... Öyle ya, kutuplaşmanın giderek arttığı bir toplumda ne reformu yapabilirsiniz ki? Nasıl cesaret edersiniz böyle bir şeye? Hele artık kanıksadığımız bir 'çap sorunu' da varsa sağda, solda. Evet, hem sağda hem de solda...
Bu yazı 24.03.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
28/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024