TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Uluslararası mali piyasalardaki sorunlar çözülmüş olsaydı, yani ortadaki tek sorun dünyanın en büyük ekonomisindeki resesyon olsaydı, Türkiye'nin olumsuz yönde çok fazla etkilenmesi beklenmezdi. Bu savın gerekçelerine pazar günü değinmiştim. Onun için geçiyorum.Uluslararası mali piyasalardaki sorunlar çözülmeye çalışılırken bu sorunlara her geçen gün bir yenisinin eklenmesi, sorunların çözüm çabalarına karşın yayılma belirtileri göstermesi ve şeffaflığın olmaması belirsizliği son derece artırıyor. Böyle bir ortamda uzun vadeli plan yapmak çok zorlaşıyor. Bu zorluk hem şirketler kesimi için geçerli hem de hane halkı için. Nitekim büyük holdinglerimizin yöneticilerinin basına yansıyan demeçleri, ihtiyatlı yaklaşımın istisna değil giderek bir norm haline geldiğini gösteriyor.Anlamı şu: Şirketlerin yatırımlarının, hane halkının da dayanıklı tüketim mallarına yapacakları harcamalar (özellikle otomobil ve büyük tutarlı kalemlere yapılacak harcamalar) ile konut satışlarının olumsuz yönde etkilenmesi beklenir bu belirsizlikten. Dikkat ederseniz mali piyasalardaki dalgalanmanın derinleşmesinin sonuçlarından söz etmedim henüz. Yeni bir sarsıntı olmasa bile ortadaki yoğun belirsizlik bu sonuca yol açacak. Bu söylediklerim ekonomimizdeki harcama eğilimi, yani iç talep ile ilgili.Öte yandan söz konusu kalemlere yapılacak harcamalar azalacak olsa bile yine de bunlara harcama yapmayı planlayanlar olacak. Ama bu planların bir kısmı da gerçekleşemeyecek bu ortamda. Zira kredi koşulları daha zorlu olacak; hem kredi miktarı azalacak hem de kredi faizleri yükselecek.Sorun daha da ağırlaşır, sarsıntının derinleşmesi bir ihtimal olmaktan çıkıp bir gerçek haline dönüşürse, kredi piyasası iyice daralacak. Faizler ve kurlar yükselecek. Güven ortamı bozulacak. Uzun vadeli planlar bıçak gibi kesilecek. Yatırımların ve dayanıklı tüketim mallarına yapılacak harcamaların yanı sıra yarı dayanıklı mal gruplarına yapılan harcamalar ve hizmet tüketimi de azalacak.Dolayısıyla bizim büyüme hızımızı olumsuz yönde etkileyecek asıl etkiler mali piyasalardan kaynaklanacak. Şüphesiz ABD'de artan resesyon olasılığı ile mali piyasalardaki deprem arasında yakın bir ilişki var. Ama sanırım birkaç yazıdır neden böyle ikili ayrıma gittiğimi açıklayabildim. Mali piyasalardaki depremin yukarıda değindiğim olumsuz etkilerine bu durumda klasik bir resesyonun büyümeyi azaltıcı etkisini de (ne kadar sınırlı kalacak olsa da) eklemek gerekir.Bir de başlangıç koşullarının yardımcı olmadığını unutmamak gerekiyor: Düşük bir büyüme hızı ve yükselme eğilimi gösteren bir işsizlik oranı ile başladık 2008'e. Bu durumda derin bir sarsıntı daha yaşanmaması ama bu olasılığın havada hep asılı kalması durumunda, temkinli olma isteği başat olacağından büyüme hızımız düşecek. Şu anda yüzde 4.5 dolaylarında olduğunu düşünürsek, yüzde 3'e doğru bir gidişattan söz edebiliriz. Yeni depremlerin olması durumunda ise yüzde 2'lere kadar inebilecek bir büyüme hızı söz konusu olabilecek.Dikkate almamız gereken bir nokta daha var: 2009 bir seçim yılı. 2007 seçimlerinden önce iktidarda olan partinin seçimi kazanma olasılığı çok yüksekti. Bu, hemen herkes tarafından kabul ediliyordu. Buna rağmen mali disiplini bozucu bazı seçim harcamalarına gidildi. Azalacak üretim ve artacak işsizlik 2007'ye kıyasla durumlarından hoşnut olmayan sayısını artırabilecek. Bu olası gelişme hükümeti daha popülist politikalara itebilir. Birkaç yazıdır değine geldiğim koşullar altında böyle bir uygulama Türkiye ekonomisinin uzun vadeli büyüme potansiyeli ve istikrarı açısından büyük bir şansızlık olur.Vurgulamak gerekir: Birincisi, bu ortamda mali disiplini tümden terk etmedikçe 2001 krizi gibi bir kriz yaşamamız söz konusu değil. İkincisi, sözünü ettiğim olumsuzlukları azaltmak elimizde. Ne yazık ki son yazımda belirttiğim nedenlerle (reformların özünü anlamamak ve yeni reform tasarlama yeteneğinin sınırlı olması) bu potansiyelin kullanılabileceğinden şüpheliyim.
Bu yazı 31.01.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
30/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
29/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024