TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Tüm dünyada mali sektördeki gelişmeler ön planda bugünlerde. Özellikle de ABD konut piyasasına bağlı olarak yaşanan gelişmeler. Mali piyasalardaki sorunların nasıl başımıza dert açabileceğini çok acı biçimde gördük 2001 krizi sırasında. 2000-2001 krizini yaratan temel nedenlerin başında bankacılık sektöründeki zayıflık geliyordu. Krizin temel ateşleyicisi olan sektör, krizden sonra en büyük kurbanlardan biri haline geldi.Mali sektörün büyüklüğü ve sağlığı bir ekonomi açısından son derece önemli. Sağlıksız bir mali sektör, küreselleşmenin giderek arttığı son yıllarda yabancı fon akımlarındaki ani kesilmelere karşı ülkeleri son derece duyarlı hale getiriyor. Bu ülkeler uzun vadeli ve doğrudan yabancı sermaye çekmekte zorlanıyor ve kısa vadeli fonlarla yetinmek zorunda kalıyorlar. Öte yandan da mali sektörü zayıf olan ülkeler 'yangın halinde' paraların ilk kurtarılacağı ülkeler oluyor. Gelişmiş ülkelerde olan biten sonucunda mali yatırımcıların risk alma iştahı zayıflarsa önce bu ülkelerden fon çıkışı oluyor.Mali sektörün zayıflığı sadece kendisini ilgilendirse belki fazla bir sorun olmayacak. Oysa mali sektörde olan biten reel sektörü de yakından ilgilendiriyor. Mali sektörde sorunlar had safhaya çıkarsa açılan krediler geri çağrılıyor. Hem şirketlere hem de tüketicilere kredi arzı bıçak gibi kesiliyor. Tüketim ve yatırım harcamalarını düşürüyor bu gelişme. Sonuçta da büyüme hızı düşüyor, ya da 2001'de bizde olduğu gibi ekonomi daralıyor. Beraberinde de işsizlik yükseliyor.Bizim mali sistemimiz çok büyük ölçüde bankacılık sektöründen oluşuyor. Bankacılık sektörümüze ilişkin iki yazı yazmıştım yakınlarda (15 ve 18 Kasım tarihli yazılar). Şu saptamaları yapmak mümkün bankacılık sektörümüz üzerine:Birincisi, krizden bu yana bankacılık sektörümüzde derinleşme önemli ölçüde arttı. Krizi izleyen ilk yıllarda daralan bilanço büyüklüğü milli gelire oran olarak 2007 Haziranı'nda yüzde 87'ye ulaşmış vaziyette. Merkez Bankası'nın (MB) cuma günü yayınladığı 2007'nin son mali istikrar raporuna göre, bu oran 2003'e kıyasla 16 puanlık bir yükselişi ifade ediyor. Önemli bir artış.İkincisi, kamu bütçesinde sağlanan mali disiplin sayesinde kamunun bankacılık sektöründe toplanan fonlara ihtiyacı azaldı. Bir yandan sektörde artan fon hacmi, diğer yandan kamu kesiminin bu fonlara olan gereksiniminin azalması, reel sektöre arz edilebilecek kredi miktarını artırdı. Sonuçta, kredi miktarında önemli artışlar gerçekleşti. 2003 sonunda özel kesime (şirketler ve tüketiciler) açılan kredilerin milli gelire oranı yüzde 20.8'e kadar düşmüştü. MB'nin son raporunda haziran 2007 itibarıyla bu oranın yüzde 42'ye yükseldiği görülüyor.Bankacılık sektörünün ekonomide olan biteni ne derece yakından etkilediği ve kendisinin de bu gelişmelerden ne denli çok etkilendiğinin tipik bir göstergesi grafikte yer alıyor. Bu grafikte tahsili gecikmiş alacakların toplam kredilere oranı var. Toplam krediler tahsili gecikmiş alacaklarla 'canlı' kredilerin toplamından oluşuyor.Krizin hemen öncesindeki yükselişe ve kriz sonrasındaki düzeye dikkatinizi çekmek isterim. 2003'e gelindiğinde 100 liralık her kredinin 25 liralık kısmı sorunluymuş! Bu açıdan sevindirici olan gelişme, artık sorunlu kredi yüzdesinin son derece azalmış olması (yüzde 3.6 dolaylarında 2007 ortası itibarıyla) ve uluslararası kabul edilebilir düzeyin altında seyretmesi. Bankacılık sektörümüzdeki gelişmeleri makroekonomik bir perspektiften değerlendirince yapılabilecek üçüncü saptama ise, tüm bu olumlu gelişmelere karşın sektörün başka ülkeler ile kıyaslandığında hâlâ küçük olması. Bu sığlığa ilişkin karşılaştırmaları yukarıda sözünü ettiğim yazılarda yapmıştım. Merkez Bankası'nın cuma günü çıkan raporunda daha güncel veriler var. Kredilerin milli gelire oranları açısından yapalım bu karşılaştırmayı: 2006 sonunda AB üyesi 25 ülkenin ortalaması yüzde 132 düzeyindeymiş. Bizim yukarıda verdiğim oranımızla karşılaştırıldığında 90 puan daha yüksek bu rakam! Yine aynı noktaya geliyoruz: Alınacak çok yolumuz var daha.Bankacılık sektörünün sağlıklı olması olmazsa olmaz koşul makroekonomik istikrar açısından. Ama yeterli değil. Şirketler kesiminde de bilanço zafiyetleri olmamalı. Zira, şirketler kesimindeki sorunlar eninde sonunda bankaların sorunu haline dönüşüyor. MB raporuna bir de bu açıdan bakmakta yarar var. O da yarına kalsın.
Grafik 1: Bankacılık sektörünün tahsili gecikmiş alacakların toplam krediler içindeki payı:1997 ocak 2007 temmuz (%)
Bu köşe yazısı 02.12.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
29/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024