TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Grafikte 2002 başından bu yana kurların günlük seyri yer alıyor. 'Kur'dan kasıt bir avro ve bir dolardan oluşan döviz sepetinin lira karşısındaki değeri.
Beş adet dikey kesikli çizgi ise, bu dönemde kurda oluşan tepe noktalarını gösteriyor.
Grafiğe dikkatle bakılırsa önemli bir nokta belirginleşiyor: Bu beş çok keskin hareket dışında da çeşitli çalkantılar oluşmuş kurda. Son zamanlarda bu tür hareketlerin gerçekleşme sıklığı ise çok artmış. 2006 yazında ulaştığı tepe noktasından sonra kurdaki ana eğilimin aşağıya doğru olduğu hemen görülüyor. Ancak, bu ana eğilim etrafında özellikle yurtdışı gelişmelere bağlı olarak en az altı tane çalkantı olduğu saptanıyor.
Bizim gibi ülkelerde döviz kuru çok önemli bir değişken. Ekonomik birimlerin her türlü kararlarını yakından etkiliyor. Şüphesiz kriz öncesi dönemde bu önem çok daha fazlaydı. Mali ve parasal disiplin ile gerçekleştirilen reformlar, kurun önemini bir miktar azalttı. Ama kurun ileride alabileceği değerler hakkındaki beklentilerimiz hâlâ ekonomik kararlarımızı yakından etkiliyor.
Kurun önemi
Döviz kurunun bu önemi, kurda oluşan ani dalgalanmaların da önemini artırıyor. Kurun planlama dönemimiz içinde izleyeceği belli bir eğilime dayanarak aldığımız mesela yatırım kararı, kurda öngördüğümüzün üstünde bir yükselme sonucu bizi olumsuz etkiliyor. Sipariş ettiğimiz makine daha pahalı hale geliyor. Hele bir de bu çalkantı ana eğilimden sapma değil de ana eğilimi değiştirici bir hal alıyorsa, çok daha olumsuz etkileniyoruz.
Uzun lafın kısası, kurda çok sayıda çalkantı olması, belirsizliği artırıyor; yatırım ve tüketim gibi kararlarımızı olumsuz etkiliyor. Çalkantıların temel nedeni yurtdışı piyasalarda olan bitense, bu çalkantıların kontrolü (kısa dönemde) elimizde olmuyor. Herhangi bir çalkantının ne kadar süreceğini, daha da şiddetlenip şiddetlenmeyeceğini bilmiyoruz.
Ne yapılabilir?
Küreselleşmenin giderek arttığı bir dünyada bu tür hareketlerin daha da sık gerçekleşmesi beklenir. Peki her seferinde kalp çarpıntısı mı geçireceğiz? Kalbimizin olumsuz etkilenmemesi için ne yapmamız gerekir? Madem bu tür çalkantıların arkasında uluslararası sermayenin ani hareketleri var, öyleyse en iyi çözüm bu tür sermaye hareketleri üzerine kısıt koymak mı?
Bu son soruya yanıt vermeden önce şunu hatırlatmakta yarar var: Eviniz dağınık, bazı odalar ve de mutfak kirliyse, yapmanız gereken ilk iş dağınıklığı ortadan kaldırmak ve evinizi temizlemek olmalı. Üstelik bu yeni durumu sürekli kılmanız gerekiyor. Temizlik yapmadan, misafirlere kapınızı kapatmanız bir işe yaramıyor. Kapatırsanız, şüphesiz evinizin 'içler acısı' halini 'yabancıların' görmesini engellemiş oluyorsunuz; ama siz de o 'içler acısı' durumda yaşamış oluyorsunuz. Bir süre sonra da muhtemelen sağlığınız bozuluyor, doktora (dış müdahaleye) ihtiyaç duyuyorsunuz.
Kıssadan hisse şu: Evin içini temizlemeden kapıyı başkalarına sıkı sıkı kapatmanın bir yararı yok. Şüphesiz evin içini temizlerken, bazı misafirlere kısıtlama getirebilirsiniz. Gürültücü olanlara ve hijyen kurallarına dikkat etmeyenlere kapınızı kapatabilirsiniz. Ama mutlaka kapsamlı bir temizliğe de girişmelisiniz. Sorun şu ki bizim evin eski kiracıları çok hor kullanmışlar evi. Çok sayıda onarıma ve temizliğe ihtiyaç var.
Türkiye'de 2001 krizinden sonra sağlanan mali ve parasal disiplin ile gerçekleştirilen yapısal reformlar sayesinde evin içinin düzeltilmesi konusunda önemli bir mesafe alındı. Ama hâlâ yapmamız gereken şeyler var. Gürültücü ve kirletici misafirlerden çok, saygılı, temiz ve de bizim sağlımıza önem veren misafirleri çekebilmemiz (evde yalnız kalmamamız için), böylece kalbimizin sık sık çarpmaması için gerekiyor bunlar. Kısaca sıralamaya çalışayım:
Birincisi mali ve parasal disiplin bundan sonra da mutlaka sürmeli. İkincisi, sosyal güvenlik reformunu gerçekleştirmemiz gerekiyor. Üçüncüsü hem bankaların hem de şirketler kesiminin bilançolarını güçlendirmekte yarar var. Bankalar sorunsuz diye rahat edemeyiz. Şirketler kesiminin de 'temiz' olması gerekir. Bu açıdan düzenleme ve denetleme otoritesinin yapabilecekleri var. Dördüncüsü, Hazine kura duyarlılığını azaltmalı. Bu çerçevede son yıllarda önemli işler yaptı Hazine. Borcunun dövize duyarlı kısmını aşağıya çekti. Buna devam etmeli.
Beşincisi, rekabet gücümüzü ve verimliliğimizi artıracak, işgücü piyasasındaki katılıkları yok edecek bir mikro reform paketini herkesi inandırıcı bir şekilde yürürlüğe sokmamız gerekiyor. Bu orta vadeli bir çözüm. Ama gerçek bir çözüm. Altıncısı, tüm bu adımların atıldığına ikna olduğunda ve enflasyon da yüzde 4-5 aralığına geldiğinde Merkez Bankası reel kura daha çok önem veren bir enflasyon hedefi çerçevesine geçebilir.
Bunları yapabilirsek eğer hangi tür misafirleri tercih edeceğimize çok rahatlıkla karar verebiliriz. Yoksa kapıdan kovduklarımızın hâlâ hasarlı olan bacadan girmeleri ihtimali var.
Şekil 1: Günlük kurlar
(Bir dolar ve bir avrodan oluşan döviz sepetinin YTL karşılığı, 2 ocak 2002-2 ağustos 2007)
Bu köşe yazısı 05.08.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024