TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Cumhurbaşkanlığı seçimi tüm önemini koruyor. Seçimin ertesinde bu konu daha çok konuşuluyor olacak. Umarım, yeni hükümetin ekonomik konulara yoğunlaşabileceği bir ortam oluşturulur, Türkiye çok önemli bir zamanı boşa harcamaz. Bugün, seçimden sonra kurulacak yeni hükümetin ekonomide el atması gereken konuları başlıklar halinde incelemeye çalışacağım.
Maliye politikası: Önümüzdeki dönemde maliye politikasında üç altbaşlık öne çıkacak. Birincisi, IMF ile yürürlükte olan anlaşma 2008'in ikinci çeyreğinde bitiyor. Kamu borcunun milli gelire oranının düşürülmeye devam edilmesi gerekiyor. Bu oranın baş aşağı bir eğilim izleyeceği beklentisini sürdürecek bir çerçeveye gerek var. Alternatiflerden birisi, enflasyon hedeflemesine benzer inandırıcı bir mali hedefleme. Bu tür bir rejimin gereksindiği kredibiliteyi krizden sonra gerçekleştirilen mali disiplin sağlar. İkincisi, mali disiplinin elde ediliş biçiminin daha sürdürülebilir kılınması gerekiyor. Sürdürülebilirlikten kasıt, mesela vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payının azaltılması. Üçüncüsü, rekabeti ve verimliliği artırıcı reformların hayata geçirilebilmeleri için bazı vergi oranlarında indirime gidilmesi gerekecek. Birinci maddede belirttiğim hedefle çelişmeyecek bir faiz dışı fazla patikasına ihtiyaç var.
Para politikası: Enflasyon hedeflemesi rejimini sürdürmek gerekiyor. Birkaç nedenle: Birincisi, enflasyon hedeflemesi rejiminin uygulanmasını zorlaştıran küreselleşme, başka para politikası rejimlerinin de uygulanmasını zorlaştırıyor. Dolayısıyla, salt bu nedene dayanarak bu rejimden vazgeçmenin anlamı yok. İkincisi, bu rejim (özü itibarıyla) 2002 başından bu yana uygulanıyor. Önemli bir deneyim kazandı Merkez Bankası kadroları. Üçüncüsü, piyasalar büyük ölçüde bu rejimi benimsediler. Dördüncüsü de enflasyonu düşürmekte bu rejim başarılı oldu. Enflasyon yüzde 4'e yaklaştığında, uygulama hakkında kafa karıştırmamak koşuluyla, bazı rötuşlar yapılabilir. Mesela reel kura daha fazla ağırlık veren bir çerçeve oluşturulabilir.
Kur politikası: Küreselleşmenin etkilerinin giderek arttığı bir dünyada dalgalı kur rejimi alternatiflerine göre daha az maliyetli görünüyor. Ama küresel likiditede keskin daralmaların olmaması koşuluyla ve Türkiye'de ana eğilim olarak işlerin rayında gitmesi halinde paramızın hep değerlenme baskısı altında olacağını da unutmamak gerekiyor. Nedenlerini daha önce defalarca belirtmiştim: Dünyanın 17. büyük ekonomisi + 70 milyon nüfus + kişi başına milli gelirin katlanmasını ve dolayısıyla ekonominin daha da büyümesini sağlayacak olanakların fazlasıyla olması (mikro reform yapılabilecek bir dolu alan) + makro istikrar. Bu nedenle enflasyon hedeflemesi rejiminde yukarıda değindiğim rötuşa ihtiyaç var. Bu yetmez, düzenleme ve denetleme açısından yapılabilecekler de var.
Mali piyasaların düzenlenmesi ve denetlenmesi: Sadece bankacılık sektörünün değil şirketler kesimimin da bilanço yapılarının sağlıklı olması gerekiyor. Ana eğilim olarak paramızın değerlenme baskısı altında kalacağı öngörüsünden yola çıkarak, özellikle kur riskini giderici düzenlemeler üzerinde kafa yormakta yarar var.
Sosyal güvenlik reformu: Makro istikrarın sürdürülebilmesi açısından olmazsa olmaz bir reform. Bir an önce devreye girmesi gerekiyor. Aksi takdirde, sistemin açıkları giderek artacak ve bütçe dengelerini altüst edecek.
İşgücü piyasası reformu, yargı reformu, şirketlerin büyütülmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi: İstihdamın artmasının önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Bunun üç ayağı var. Birincisi, işgücü talebini kısıtlayan unsurların (yüksek istihdam vergileri ve zorunlu istihdama yönelik mevzuat) ortadan kaldırılması gerekiyor. İkincisi, işgücünün kalitesinin artırılmasına yönelik adımlar atılması şart. Kısa dönemde beceri artırıcı kurslar, orta vadede mesleki eğitime ağırlık veren bir eğitim reformu. Üçüncüsü, yatırım ortamını daha iyileştirici yeni adımlara gereksinim var. Bunların büyük bir kısmı yargı alanında yoğunlaşıyor. Öte yandan, küçük şirketlerin finanse erişimlerini kolaylaştırıcı düzenlemeler üzerinde düşünmek gerekiyor.
Teşvik politikası: Rekabeti bozucu teşvik sisteminin gözden geçirilmesinde yarar var. Yeni sistemde özellikle yenilikçiliği özendirici unsurlara yer vermek amaçlanmalı. Unutulmaması gereken nokta, Türkiye'nin patent sayısı, araştırma ve geliştirmeye yapılan harcamalar, araştırma ve geliştirmede çalışan kişi sayısı, bilimsel yayın sayısı ve benzeri alanlarda OECD ülkeleri arasında arkalarda geldiği gerçeği.
Vergi reformu için ayrı bir başlık açmadım. Mali disiplin ve işgücü piyasası reformu başlığı altında belirtilenler bu alanda yapılabileceklerle büyük ölçüde çakışıyor çünkü.
Bu köşe yazısı 22.07.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024