TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2006 yılında milli gelirimizin ulaştığı büyüklük 400 milyar dolar oldu. Nüfusumuzu kabaca 70 milyon kişi olarak kabul edersek, kişi başına milli gelirimizin 5710 dolar kadar olduğu ortaya çıkar. Aslında milli gelirimizi lira cinsinden ölçüyoruz, dolar cinsinden ifade etmek için ise o yılın ortalama kuruna bölüyoruz. 2006 yılının dolar cinsinden milli geliri hesaplanırken kullanılan ortalama dolar kuru ise 1.44 YTL.
Kişi başına milli geliri dolar cinsinden ölçünce ortaya çıkan rakam önemli şüpheler doğuruyor. Zira işin içine kur giriyor. Şüphelerin temelinde ise o yıl gerçekleşen kurun 'aslında olması gereken kur olmadığı' savı yatıyor.
Öyle ya, kaç yıldır kurun 'baskı altına' alındığından söz ediliyor. 'Yüksek faiz düşük kur' politikasından dem vuruluyor. Ülkemizin rekabet gücünün bu politikayla tahrip edildiği belirtiliyor, falan. Bu arkadaşlardan daha iyi bilecek değiliz ya; haddimize mi düşmüş.
Tablo 1'de basit bir hesaplama sonucuna yer veriliyor. 2006 yılındaki YTL cinsinden GSMH (575.8 milyar YTL) ve nüfus (70 milyon) sabit tutuluyor. Dolar kuru için farklı değerler varsayılıyor ve bu değerlere karşı gelen dolar cinsi milli gelir ve kişi başına gelir gösteriliyor.
Kur 'olması gereken' düzeyde olsaydı
Şüphesiz yapılan çok basit bir 'parmak hesabı'. Ama bu tabloya yer vermemin basit bir nedeni var. Geçen gün katıldığım bir toplantıda bir dinleyici konuşmacılara bir soru yöneltti. Mealen şöyle; Türkiye'nin şu anda olduğundan çok daha fazla zengin göründüğünü, kur 'gerçek değerinde' olsa bu görüntünün bozulacağını belirtti. Sanıyorum gerçek kur olarak da 2 lira dolaylarında bir değer vermişti.
Eğer kurun olması gereken düzey buysa, gerçekten de kişi başına gelirimizde önemli bir düşüş gerçekleşiyor (4 bin 113 dolar oluyor). Hani 'ağanın eli tutulmaz' derler ya, ben de 'pazar pazar neden sadece 2 YTL'lik bir kurla yetinelim ki' diye düşündüm ve başladım kuru 50'şer kuruş artırmaya. İki lira elli kuruşta 3 bin 290 dolara, üç liraya geldiğimde ise 2 bin 742 dolara düştüğünü 'müşahede ettim' kişi başına milli gelirimizin.
'Acıların çocuğu' mertebesine erişmek için açıkçası kesmedi kadarlık bir düşüş. Kuru 3.5 lira yapayım dedim; yine olmadı. Bu durumda limit almak gerekti. Bizim Can yarın ÖSYM sınavına giriyor, son gün bilgisini mi ölçüyorum diye alınmasından çekinerek bu işi nasıl yapacağımı sordum. Muhtemelen içinden lahavle çekerek, kuru sonsuza götürürsem, istediğimi elde edeceğimi, kişi başına gelirin sıfır düzeyine yakınsayacağını belirtti.
Neden eksi sonsuza götürmediğimizi de sorayım dedim, kafasını sallayarak yanımdan uzaklaştı, uzun bir süre etrafta görünmedi. Muhtemelen tüm bu okul-dershane-test-deneme sınavı süresince 'etrafına verdiği rahatsızlığın boyutu' karşısında dehşete düştü, kederlere gark oldu. Umarım sınavdaki performansını etkilemez bu durum.
Neyse aile içi meseleler bir tarafa, herhalde bu soruyu soran arkadaşımızın kafasında kurun iki ülke arasındaki enflasyon farkı kadar olması gerektiğine dair bir teori vardı. Hani, şu adına satın alma gücü teorisi denileni.
Ama Avrupa'da böyle mi?
Ekonomi öğrencileri en geç üçüncü sınıfın ikinci dönemine geldiklerinde bu teori hakkında yazılan çizilen ne varsa ana fikrini öğrenirler. Muhtemelen de dehşete kapılırlar. Zira her gün köşe yazılarında, Türkiye'de dolar kurunun neden Türkiye'deki enflasyon kadar (daha doğrusu ABD enflasyonu ile aradaki fark kadar) artması gerektiğini okumaktadırlar. Buna karşın, iktisat kitapları bu teorinin gerçek hayatta nasıl da 'çuvalladığını' anlatmakta ve bu 'çuvallamanın' arkasındaki nedenleri kısaca tartışarak başka teorilere geçmektedirler.
Merkez Bankası'nın web sitesine baktım: 2000 Kasım ayının sonunda 1 avro 0.84 dolar kadarmış. Oysa Mayıs 2007'de 1.36 dolara kadar yükseldi avronun değeri. Demek ki 6.5 yıllık bir dönemde avro dolar karşısında yüzde 62 oranında değer kazanmış. Sahi, avro bölgesiyle ABD arasında bu kadar enflasyon farkı var mıydı?
Tablo 2'de ABD ve avro bölgesindeki yıllık tüketici enflasyonu veriliyor. Ayrıca, dönem sonu avro-dolar kuru ve bu kurlara göre avronun dolar karşısında ne kadar değerlendiği gösteriliyor. Avro dolar kurundaki hareketin yönü ve büyüklüğü sizce enflasyon farkındaki hareketin yönüne ve büyüklüğüne benzer mi?
Bu köşe yazısı 17.06.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024