TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Sayın Hasan Ersel'in pazartesi günü Referans gazetesinde çıkan yazısının alt başlığı şöyle: "Özel tasarruf, kamu tasarruf oranıyla ters yönde ilişkili. Kamu tasarruf oranını artırmaya çalıştığımızda, özel kesim buna tasarruf oranını düşürerek tepki veriyor. Bu tepki Türkiye'nin cari açığını büyütüyor."
Yazıdan bir alıntı daha: "... Ama zaman içinde tasarruf/GSMH oranının düşme eğilimine girdiğini görüyoruz. Örneğin 1987-90 döneminde ortalama tasarruf/GSMH oranı yüzde 23.9 iken, 2002-2006 döneminde yüzde 17.9'a düşmüş." Sayın Ersel, yazıya girişinde tasarruf oranının artmasının sermaye birikimi yoluyla ekonomik gelişme için önemini vurguluyor.
Bu ilginç yazı çözmemiz gereken bazı bilmeceler olduğunu vurguluyor. Özellikle ilk 'bilmece' üzerinde durmak istiyorum. Şöyle belirtiliyor bu bilmece söz konusu yazıda: "2002-2006 dönemi, ekonomimizin geçmişe oranla en istikrara kavuştuğunu iddia ettiğimiz dönem değil mi? Üstelik büyüme de sağladık. Peki neden tasarruf/GSMH oranımız düşüyor?"
Kamu kesimi maliye politikasını disiplin altına alıyorken, bunun için de vergileri artırıyor ve harcamalarını kısıyorken, özel kesim tüketim harcamalarının hızla artması (tasarruflarının azalması) olgusu yeni değil. Bu konuya dikkat çeken ilk akademik çalışma şu: F. Giavazzi ve M. Pagano, 1990: Can severe fiscal contractions be expansionary? Tales of two small European countries, (Şiddetli mali daralma genişlemeci olabilir mi? İki küçük Avrupa ülkesinin hikâyesi), NBER Macroeconomics Annual, 75-122.
Daha sonra hem teorik hem de amprik çok sayıda çalışma yayımlandı. Bu çalışmaların büyük bir kısmı, mali disiplinin özel kesim tüketim davranışı üzerindeki etkisini açıklamaya çalıştı. Daha az sayıda olanı ise, sayın Ersel'in dikkatimizi çektiği, tasarruf oranları üzerindeki etkiye yoğunlaştı. Bulgular şöyle özetlenebilir:
Birincisi, özel kesim tüketimini ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi hızla artırabilmesi için mali disiplinin önemli boyutta olması ve kısa sürmemesi gerekiyor. Özellikle vergi oranlarındaki artış bu tür hareketler yaratıyor. Ufak boyuttaki bütçe ayarlamalarının ise, özel kesim tüketim harcamaları üzerindeki etkisi geleneksel ekonomi kuramında belirtilen yönde oluyor. Yani, ufak vergi artışları özel tüketim harcamalarını azaltıyor (tasarrufları artırıyor).
İkincisi, başlangıç koşulları da önemli. Bazı çalışmalar mali disiplin sağlanmasına yönelik programın başlangıcında kamu borcunun yüksek bir düzeyde olmasının, yukarıda sözü edilen sonuçları daha belirginleştirdiğini belirtiyorlar. Aksi görüşler de var. Üçüncüsü, maliye politikasındaki şiddetli değişikliğin etkileri simetrik değil: Kuvvetli bir mali disiplin, tüketim ve büyümeyi artırırken, şiddetli bir mali gevşeme aynı ölçüde tüketim ve büyümeyi azaltmıyor.
2002-2006 dönemi söz konusu olduğunda, Türkiye için asıl bilmece daha farklı sanıyorum. Yukarıda belirtilen olguları şüphesiz ekonomi teorisyenleri de açıklamaya çalışıyorlar. Teorik modellerin Türkiye'yi açıklayabilmeleri için şu iki unsurdan birisinin olması gerekiyor:
İlki, mali disiplinin özel kesim servetini son derece yükseltmiş olması gerekiyor: Mali disiplinle sağlanan faiz düşüşünün elde mevcut yüksek faizli tahvillerin değerini artırması, gayrimenkul fiyatlarının yükselmesi gibi. Bunlar oldu Türkiye'de. Ama servetin önemli bir kısmını oluşturan döviz cinsi mali varlıkların da değeri düştü. İkincisi, kredi kısıtlarının olmaması gerekiyor. Oysa ele alınan dönemin özellikle başlarında tüketici kredileri yok denecek kadar az. Sonra artıyor. Dolayısıyla geliştirilen teoriler henüz bizde olan biteni tam açıklayamıyor. Başka bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu konuya ileride (sonbahara doğru) bir daha döneceğim. Muhtemel bir açıklama biçimi var çünkü, ama biraz çalışmak gerekiyor.
Bu köşe yazısı 31.05.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024