TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Küreselleşmeyi çok daha fazla ülkelerarası ticaret, ulusal sınırlar dışında çok daha yaygın üretim, çok yoğun sermaye hareketliliği olarak tanımayabiliriz. Nasıl tanımladığımız bir tarafa, çoğu ekonomistin üzerinde birleştikleri bir teşhis var: Küreselleşme ülkelerarası gelir farklılıklarını fakir ülkeler aleyhine artırıyor. Daha da kötüsü, özellikle fakir ülkelerde ülke içi gelir dağılımı bozuluyor.
Klasik dış ticaret teorisinin öngörülerine ters bir gelişme bu. Gelir dağılımındaki bu bozulmayı önlemek ve daha sonra da dağılımı iyileştirmek nasıl mümkün olabilir sorusu üzerinde düşünmek gerekiyor. Bu önemli konuya ileride döneceğim. Bugün sadece mali küreselleşme üzerinde durmak ve biraz geçmişte yolculuğa çıkmak istiyorum.
Mali küreselleşmenin etkilerini ve sonuçlarını son zamanlarda yakından gözlüyoruz. Sabah akşam ABD'de hangi verinin açıklanacağı, veri hakkındaki beklentinin ne olduğu, veride hangi yönde bir sürpriz oluşursa nasıl etkiler yaratacağı konuşuluyor bizim gibi ülkelerde. Sadece ABD verisi de değil önemli olan, Japonya da izleniyor Avrupa da. O ülkelerdeki mali yatırımcılar da bizim gibi ülkeleri mercek altına alıyorlar. Gelişmiş ülkelerdeki bir karar, hatta beklenmedik yönde bir açıklama bile bizim gibi ülkelerde derin sarsıntılar yaratabiliyor. Üstelik siz içeride 'doğruları' yapsanız da oluyor tüm bunlar.
Geçmişte 'küreselleşme'
On dokuzuncu yüzyılın sonlarından başlayarak 1. Dünya Savaşı'na kadar olan dönemde de mali küreselleşmenin benzeri yaşanmış. Şüphesiz küreselleşme yeni bir kavram, o zamanki haberleşme olanakları çok daha kısıtlı, falan. Ama ikinci piyasada el değiştiren tahvillerin parasal değeri, sayısı, çeşidi ve finansal merkezlerde yükselen piyasa ekonomilerindeki gelişmelerin yakından izlenmesi açısından bakıldığında böyle bir benzerlik var.
Sınırlar sadece göstermelik çizgilerdi
Bu ilginç noktaya dikkatimizi çeken bir çalışmadan alıntılar yapacağım aşağıda. Vereceğim tüm rakamlar o kitaptan derleme. Kitabın künyesi şöyle: 'P. Mauro, N. Susman ve Y. Yafeh, Yükselen Piyasalar ve Mali Küreselleşme (Emerging Markets and Financial Globalization), Oxford Üniversitesi Basımevi, 2006.'
Kitabın önsözü Stefan Zweig'ın 'Dünün Dünyası'ndan bir alıntıyla başlıyor: "1914'ten önce, yeryüzü herkese aitti. İnsanlar nereye isterlerse oraya giderler ve istedikleri kadar kalırlardı. Ne izin kağıtları, ne de vizeler vardı, sınırlar göstermelik çizgilerden başka bir şey değildiler."
Yazarların temel amacı 1870-1913 dönemi ile 1990'ların başından bugüne (aslında 2001) kadar olan dönemde devletlerin harcamalarını finanse etmek için ihraç ettikleri yabancı para cinsinden tahvillerin getirileri ile aynı para cinsinden ve aynı vadedeki gelişmiş ülke tahvillerinin getirileri arasındaki farkın (getiri farkı diyelim) hareketlerini karşılaştırmak. Bu hareketler hangi unsurlar tarafından belirleniyor onlara bakmak.
Bazı rakamlar
1875 yılında Londra piyasasında el değiştiren yükselen piyasa ülkelerinin devlet tahvillerinin parasal tutarı 3 milyar pound, 1905'te ise 4.1 milyar poundmuş. İngiltere'nin o zamanki milli geliri ile oranlandığında yüzde 46 ve 64'e karşı geliyor bu değerler.
Geçmişte ikincil piyasada tahvilleri sık sık el değiştiren yükselen piyasa ekonomileri, işlem hacmine göre sıralanırlarsa, şöyle: Kanada, Arjantin, Brezilya, Japonya, Rusya, Çini Şili, Osmanlı Devleti, Yunanistan, Meksika, Mısır, Uruguay. Stok olarak bakıldığında, mesela 1875'te, Osmanlı devleti'nin tüm yükselen piyasa ekonomilerinin tahvillerinin toplam piyasa değeri içindeki payı üçte bire çıkıyor. 1870'te 220 kadar devlet tahvili dolaşıyormuş Londra piyasasında. 1905'te bu rakam 300'e çıkıyor.1970'lerde ve 80'lerde yükselen piyasalara yönelen mali fonlar neredeyse tümüyle banka kredileri şeklinde. Ancak 1990'ların başlarından itibaren Brady bonoları ile birlikte ikincil tahvil piyasası oluşuyor. 1990'ların sonlarından itibaren de banka kredileri biçimindeki borçlanma iyice önemini yitiriyor ve yerini devlet tahvillerine bırakıyor. Aynı karşılaştırmayı 2001 yılı için yapıyor yazarlar: 2001'de ABD'nin milli geliri 10 trilyon, İngiltere'nin ise 1.4 trilyon dolar kadar. J.P. Morgan'ın EMBİ indeksinde yer alan devlet tahvillerinin piyasa değeri ise 337 milyar dolar. Dolayısıyla gelişmiş ülkelerin milli gelire oranla geçmişteki ikincil piyasanın hacminin daha yüksek olduğunu belirtmek mümkün.
Tahviller arasında farklar var
Geçmişteki tahvillerin nitelikleri bugünküler ile karşılaştırıldığında bazı farklılıklar dikkati çekiyor. O zaman vadeler çok daha uzunmuş; seksen yıllık tahviller var. Yirmi yılın altında vadeyle çok az tahvil çıkarılmış, on yıllık ise hiç yok. Oysa şimdi yirmi yılın üstünde vadeli tahvil oldukça az. O sıralarda bazı yükselen piyasa ekonomileri (Çin, Japonya, Macaristan ve Rusya) kendi para birimleri cinsinden de tahvil çıkarabiliyormuş. Ama bu tahvillerin üzerinde hangi kurdan pound'a dönüştürüleceği de belirtiliyormuş. Geçmiş tahvillerdeki bir belirgin özellik de, o zamanki tahvillerin üzerinde bazı teminatların (ihracat gelirleri gibi) yer alması.
Geçmişte haberleşme
O zamanki mali yatırımcıların bilgi kaynağı olarak iki yayına dikkat çekiyor yazarlar. İlki günlük bir gazete: London Times. İkincisi ise aylık bir dergi: Yatırımcının Aylık El Kitabı (Investor's Monthly Manual).
Günlük gazetede yükselen piyasa ekonomileri hakkında çok sayıda haber var. Yazarlar, her bir yükselen piyasa ekonomisine ait haberlerin sayısı ile o ülkenin Londra tahvil piyasasındaki önemi arasında bir de ilişki kuruyorlar. 1870-1890 arasında hakkında haber çıkan ülke sıralamasında Osmanlı Devleti (toplam yükselen piyasa ülkelerine ait haberlerin yüzde 43.5'i) ve Rusya (yüzde 22.3) ilk iki sırayı alıyorlar. 1890 yılında Londra tahvil piyasasında yükselen piyasa ekonomileri açısından bir sıralama yapıldığında da bu iki ülke ilk iki sırayı alıyor (Osmanlı Devleti'nin payı yüzde 17, Rusya'nın ise yüzde 21).
Şüphesiz günlük bir gazete olduğu için London Times, ülkelerin siyasi önemi de belirleyici oluyor verdiği haberlerde. Yazarlar bu açıdan Çin'i örnek veriyorlar. Çin'in devlet tahvillerinin toplam içindeki payı yok denecek kadar az 1890'da (yüzde 0.5). Buna karşın haberlerdeki payı yüzde 6.
Aylık dergide ise, her bir ülkenin ihraç ettiği tahvile ilişkin bilgiler var. Hem o tahvilin niteliği açıklanıyor hem de ay içindeki işlemler hakkında bilgiler yer alıyor. Ayrıca ülkelere ait bazı makro göstergelere yer veriliyor: İhracat, vergi gelirleri, bütçe harcamaları, demiryolu uzunluğu gibi. Hatta Avustralya için koyun sayısı da var.
Yarın sürdüreceğim.
Bu köşe yazısı 27.05.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024