TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde lafa şöyle bir başlamıştım sonra araya başka konular girdi. Gelin bıraktığımız yerden bir devam edelim. Soruyu hatırlıyor musunuz? Soru şuydu: "2154'te dünya nasıl olabilir?" (http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=137046&YZR_KOD=6) Soru, doğrudan Avatar filmi kaynaklıydı. Bu yıl Oscar Avatar'a gitmedi ama soru benim kafamdan silinmiş değil. Siz de etrafımızdaki dünyada neler olup bittiğini izlemiyor musunuz? İzlemekte fayda var. Bugün azıcık Somali taraflarına bir bakalım ve başlattığımız muhabbete devam edelim: Sizce bu gidişle 2154 yılında dünya nasıl olur? Geçen sefer, size "Madagaskar'ı biliyor musunuz?" diye sormuştum. Bugünün konusu ise Somali olsun isterseniz. Sahi, Somali'den haberdar mısınız? Somali, kız annelerinin "Vallahi, bizim damat korsanlık işinde" diye övündüğü bir yer. Dikkat ederseniz, bir ülke diyemiyorum. Daha çok bir yer işte. Hiç düşündünüz mü, dünyanın düzleştiği bir çağda Somali ne anlama geliyor? Gelin birlikte düşünelim isterseniz. Somali Afrika Boynuzu'nda, Afrika'nın doğusunda yer alıyor. Nüfusu yaklaşık 9 milyon kişiden oluşuyor. Büyüklüğü ise 637 bin kilometrekare civarında. İnsanların yüzde 70'i tarım sektöründe çalışıyor. Ülkede ekonomik faaliyet esasen kayıt dışında cereyan ediyor. Kaynaklar öyle diyor. Burada devlet bulunmuyor. Bir yanda bir hükümet var elbette. Birleşmiş Milletler'de temsilcisi bile var. Bir yanda ise İslamcı teröristler var. Kavga halen devam ediyor. Somalili olmaktan çok hangi kabileden olduğunuz fark yaratıyor. İşler ise bakın nasıl yürüyor? The New York Times gazetesinin Doğu Afrika temsilcisi olarak uzun yıllardır çalışan Jeffrey Gettleman, Foreign Policy dergisinin son sayısındaki yazısında iki Somalili işadamının nasıl birkaç kutu roket satın aldıklarını anlatıyordu. İşadamı kardeşler "vergiler fazlasıyla yüksek" diye askerlere karşı kullanmak üzere birkaç kutu roket almışlar. Vaziyet işte böyleyken böyle. Ortada bir devlet yok. Hukuk sistemi yok. Herkes kendi başına yaşamaya devam ediyor. Herkes kendi başının çaresine bakıyor. Elbette orada da girişimciler var. İşte o genç girişimcilerin en çok rağbet ettiği alanların başında korsanlık geliyor. Somali'de girişimcilik demek, hafif silahlı birkaç kişi ile bir sal edinip, çete kurmak ve korsanlığa çıkmak. Komşu Kenya'daki inşaat patlamasında korsanlık faaliyetlerinden edinilen fidye paralarının önemli bir katkısı var. Her ülke Somali açıklarında birkaç savaş gemisi tutuyor. 2154 için ilk ipucu: Hiçbir ülke bu sularda güvenliği kendi başına sağlamaya çalışmıyor. Donanmalar arası işbirliği ile güvenlik sağlanmaya çalışılıyor. Neden böyle oluyor? Yaklaşık 50 milyon dolarlık cirosu ile korsanlık start-up çeteler için çekici oluyormuş. Öyle yazıyorlar, bilenler. Girişimci fırsatı görüp, sonucu hayal edebilen olduğuna göre, her ülkenin girişimcisi diğerinden farklı oluyor. Her ülkenin start-up'ı kendisine göre elbette. Bu iş alanının gelişmesinde Somali'nin coğrafi konumunun yani lokasyonunun da büyük bir önemi var elbette. Somali dünya ticaretinin neredeyse yüzde 40'ının geçtiği bir alana hâkim bir konumda bulunuyor. Demek ki neymiş her ülkenin start-up'ı o ülkenin avantajlarını değerlendirmek için kurulurmuş. Üstelik bu tür çetelerde her tür kabileden insan birlikte çalışıyor. Korsan çeteleri bir nevi eritme potası işlevi görüyor. Kabile savaşlarının hala önemli olduğu bir yerde bakın bu bile bir ilerleme aslında. Bunu daha ileri bir organizasyon biçimi şeklinde okuyun isterseniz. Peki, bu Somali meselesine küresel ölçekte nasıl bakmak gerekiyor? Farkında mısınız dünyamız simetrik bir biçimde düzleşmiyor. Doğrudur, bizim bildiğimiz dünyanın alanı giderek genişliyor. Çin'de Hindistan'da dünya giderek düzleşiyor. Yani ne oluyor? Hayat tarzlarımız, tüketim sepetlerimiz giderek aynılaşıyor. Yoksulluk ortalama olarak bakıldığında giderek azalıyor. Bu aynılaşma sürecinde bildiğimiz Üçüncü Dünya'nın sınırları her geçen gün biraz daha küçülüyor. Hayır, hayır, şöyle diyelim, Üçüncü Dünya'nın sınırlarının her gün biraz daha küçülmekte olduğunu zannediyoruz. Biz ilk bakışta öyle görüyoruz. Çünkü ortalamalara bakıyoruz. Öyle bakıldığında yoksulluk azalıyormuş gibi duruyor. Ama bakın hiç de öyle olmuyor. Aslında dünyanın en yoksulları açısından bakıldığında, dünya bir taraftan düzleşirken, bir taraftan da giderek daha sarplaşıyor. Yer küremizin üzerinde yaşayan altı milyar insandan bir milyarı "öteki taraf"ta her geçen gün daha fazla yoksullaşıyor. Eskiden hayat ne güzeldi? Bir milyar zengin ve de 5 milyar gelişmemiş ülke insanı vardı. Şimdilerde ise yaklaşık beş milyar kişi dünya her gün düzleşirken, yaklaşık bir milyar kişi için hayat her gün daha da zorlaşıyor. İşte o vakit, dünya Somalileşiyor. Paul Collier'in "En Alttaki Bir Milyar Kişi" (The Bottom Billion) kitabı işte tam da bu süreci anlatıyor. Öneririz. Şimdi diyeceksiniz ki, yani nasıl oluyor? Şöyle oluyor. Güzel mavi yerküremizde bir bölümümüz yirmi birinci yüzyılın koşullarında, bu yüzyılın getirdiği maddi konfor içinde yaşarken, bir bölüm ise diğerini birkaç yüzyıl geriden takip ediyor. Bu tarafta, kişi başına gelirler artar, teknoloji gelişirken, o tarafta kişi başına gelirler artmak şöyle dursun azalıyor, alıştığımız günlük maddi konfor ise etrafta bulunmuyor. Yine böyle bir yer olan Afganistan'a evvelki yıl gittiğimde, Birleşmiş Milletler'den bir psikolojik danışman "İyi ki burada yaşayanlar, bizim tarafta hayatın nasıl olduğunu bilmiyorlar" demişti. Şimdi diyeceksiniz ki: "nasıl bilmezler?" Bilmezler. Geçin Afganistan'ı halen Kabil'de bile her yere elektrik verilemiyor. Enterkonnekte elektrik sistemi olmadığı gibi, bir kanalizasyon sistemi de bulunmuyor. Kabil'de kanalizasyon sokaktan akıyor. Eski Roma'daki gibi bir sistemle. Su sistemi de aynen öyle. En modern binalar ise 1970'lerde inşa edilmiş Ankara villalarına pek bir benziyor. Peki, bu iş nereye gider? Dizimizin ilk yazısını şöyle bitirmiştik: "Madagaskar hikâyesinin bize anlattığı tam da bir neo-kolonyal düzenlemedir. '2154 yılında ne olur?' denildiğinde aklımıza ilk gelen tam da budur." Şimdi bugünkü Somali hikâyesinin bize anlattığı da budur. Küreselleşme sürecinin dinamiklerinin yeniden gözden geçirilmesinde fayda vardır. Piyasalar dünyanın bir tarafını düzleştirirken, bir tarafını ise giderek diğerinden ayırmaktadırlar. Dünya asimetrik bir biçimde düzleşmekte olduğu için başımız beladan kurtulmamaktadır. Uygarlığımızın karşı karşıya kaldığı belanın kaynağı buradadır. Dünyayı düzleştirme işini bir tek piyasalara bırakmak yanlıştır. Ayrıca 2008 krizinin de gösterdiği gibi son derece pahalıdır. Gereksiz yere pahalıdır. 2154'ün nasıl olacağını, dünyayı simetrik bir biçimde düzleştirmeyi amaçlayan kamu müdahalesinin biçimi belirleyecektir. Bu da bir Somali hikâyesidir, efendim. Burada korsan damat edinmek övünme vesilesidir.
Bu yazı 03.04.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.