TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dubai'yi gördünüz mü? Görenler ne kadar gerçek dışı göründüğünü bilirler. Bir nevi Disneyland işte. Aslı yok ortada, hep taklidi var. En azından bende yarattığı izlenim budur. 2008 krizi öncesi likidite bolluğu Dubai'de de bir gayrimenkul çılgınlığına yol açmıştı. O koca koca binalar işte o arada dikilivermişti. Dubai adı verilen çakma kent işte o arada çölden yükselivermişti. İşler borç para ile yürüyordu o devirde. Bir lira ile yüz liralık iş çevrilebiliyordu. Alınanı geri verme zamanı krizle birlikte geldi. Arife günü Dubai'de işleri yürüten kamu şirketi Dubai World tahvil alacaklılarından altı aylık süre istedi. Altı aylık süre demek, oturup borçları yeniden yapılandırma çağrısı yapmak demek esasında. Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek, "Dubai, bizi 'doğrudan' etkilemez" dedi. Bakın, bu olay bizi, "dolaylı olarak" nasıl etkileyebilir? Yoksa bu olay 2008 krizinde W ihtimalinin arttığını da mı göstermektedir? Dubai hadisesi bakın bize neler düşündürmelidir? Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Şimdi olayın ayrıntısını bir kenara bırakalım. Bu olaydan hepimizi etkileyebilecek bir dizi sonuç çıkaralım. Dubai hadisesinden çıkarılması gereken ilk sonuç şudur: Her şirketin bir dayanma gücü vardır. Bugüne kadar dayanmış olmanız, yarını da çıkaracağınız anlamına gelmez. Bu kriz çok uzun sürmüştür. Birkaç üretim döneminden beri şirketler işletme sermayelerini yeniden üretememekte, tüketmektedirler. Halbuki iş yapmanın özü başlangıçta cebinizde olan para-sermayeyi yeniden ve yeniden üretmektir. Mesela borç ödemelerinin her üretim devresinde işletme sermayesine eklenen tutardan yapılması esastır. Bir süredir, kriz nedeniyle şirketlerin yapamadığı tam da budur. Nedir? Büyük bir nakit işletme sermayesi tabanına oturan ve/veya krediye kolaylıkla ulaşabilenler dışında, borcu olanın dayanma gücünü her gün yeniden test eden bir sürecin içinden geçiyoruz. Dubai hadisesinin işaret ettiği ilk nokta budur. İkincisi, eğer yukarıdaki tespit doğru kabul edilirse, önümüzdeki dönemde, hem Türkiye'de hem de dünyada dayanma gücünün sonuna gelecek bir dizi firma olacaktır. Ortada bir ikinci dip noktası olup olmayacağı, bu tür firmaların toplam büyüklüğüne bağlı olacaktır. Anadolu'yu gezen herkes ortada bu tür firmalar olduğunu kolaylıkla görebilecektir. Açıktır ki sayıları çoktur. Ağırlıklarının ne olduğunu ise hep birlikte öğreneceğiz. 2009 sonu ve 2010 başı pek çok firma için dayanma gücünün sınırı olacaktır. Bankalarımız şirketlerin dayanma gücünü bizden daha iyi bilebilecek imkânlara sahiptir. Dolayısıyla Dubai World hadisesi tek başına ve doğrudan finansal sektörle ilgili bir hadise gibi değerlendirilmemelidir. Mesele reel sektörün dayanma gücü ile yakından alakalıdır. Üçüncü nokta ise şudur: Yüksek borç ile iş çevirmenin normal olduğu bir dönemden daha az borç ile veya daha çok özkaynaklara dayalı olarak iş yapılacak bir döneme geçerken iktisadi aktivitenin bundan etkilenmemesini zaten beklememek gerekir. Dün elinizdeki bir lira ile yüz liralık iş çevirebilirken, bugün 10 liralık iş yapabiliyorsanız, buradan bir iktisadi daralma çıkmaması düşünülemez. Buradaki hadise doğrudan Türkiye ile ilgili değil, küreseldir. Dubai hadisesi bu anlamda çok borçtan az borca geçerken neler olabileceğini düşünmemiz için bize bir çerçeve sunmaktadır. Bu açıdan da son derece değerlidir. Böyle bakıldığında Dubai hadisesi, yalnızca o çakma kentle sınırlı bir hadise değildir. Dubai dünün vur patlasın çal oynasın döneminin simgesidir. Peki, bu hadise Türkiye'yi etkiler mi? Evet ve de hayır. Körfezdeki müteahhitlik projeleri dışında doğrudan olarak hayır. Ancak burada üç noktanın altını çizmek gerekir. Birincisi, Dubai hadisesi şirketlerin dayanma gücü için bir işaret fişeği ise bu durum Türkiye için de geçerlidir. Uzayan kriz dönemi ve hâlâ canlanmayan iç talep bu süreçte belirleyici olacaktır. İkincisi, Dubai hadisesi ile birlikte uluslararası kaynaklar bir "eve dönüş" (home bias) önyargısı içinde olmamışlardır. Bunun nedeni evdeki getirinin kriz nedeniyle düşüklüğü olmalıdır. Fon akımları açısından, Dubai sonrası, "iyi" ile "kötü"nün birbirinden ayrışacağı bir dönemdeyiz. Türkiye, IMF ile anlaşmamış, bütçesinin uygulanabilirliği tartışmalı kaldığı sürece, fon akımlarında şansını kaybedecektir. Zaten devam etmekte olan bu kötüleşme sürecinin, bundan böyle, Dubai hadisesi ile olsa olsa güçlenmesini beklemek gerekir. Üçüncüsü, Dubai World'ün borçları, esasen Dubai hükümetinin borcu değildir. Ancak ödemelerin ertelenmesi, küresel sermayenin, kamu borçları ile ilgili risk duyarlılığını artıracaktır. Bu çerçevede de Türkiye'nin olumsuz etkilenmesini beklemek gerekir. Türkiye'nin aynı Brezilya gibi bir hikâyeye ihtiyacı vardır. Lula, Erdoğan'ı sollayıp geçmiştir. O ne yaptığını bilmektedir. Partisinin iktidarını, emekli olacağı halde, yeni seçimlerde yalnızca güçlendirecektir.
Bu yazı 03.12.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024