TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde New York Times'ta (NYT) Türkiye ile ilgili çıkan haber analizi okudunuz mu? Analizde IMF ile anlaşma yapmayarak kumar oynayan Türkiye hükümetinin girdiği bahsi şimdilik kazanmış göründüğünün altı çiziliyordu. Vurgu "şimdilik" üzerindeydi ama özellikle malum medyada haber bir zafer çığlığı gibi manşetlerde patladı. Haber analize göre kur beklendiği gibi patlamamıştı. Faiz oranları düşmüştü. Borsa ise rekor üstüne rekor kırıyordu. Demek ki hükümet bahsi kazanmıştı. NYT'nin analizi ekonomideki paradigma değişikliğinin yalnızca Türkiye'de değil, dışarıda da yeterince kavranmamış olduğu gerçeğini pek güzel yansıtıyordu. Hatırlayın, "kavramların eski tadı yok" diye kaç kere yazdık. 2008 yılında bu krizin bizim alışmadığımız bir yavaş ölüm senaryosu içerdiğine kaç kere değindik. Özellikle tek haneli devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) faizinin hayra yorulmaması gerektiğini kaç kere konu edindik. IMF'nin faydalarını ise anlata anlata bitiremedik. Müsaadenizle bugün başlıktaki mesele vasıtasıyla konuya bir kez daha dönelim. Türkiye bu krizin başında IMF ile anlaşma yapmadığı için hata etmiştir. Hem de büyük hata etmiştir. Bunun tartışılacak bir tarafı da yoktur. NYT'nin pek güzel ifade ettiği gibi "yöneticilerimizin iflah olmaz kumar alışkanlığı", NYT'nin yanlış değerlendirmesinin aksine, hepimize zaten yüklü bir faturaya mal olmuştur. Gelin bakın ödediğimiz fatura nerededir? Türkiye eğer 2008 yılında IMF ile bir anlaşma yapmış olsaydı, Türkiye ekonomisi 2009 yılında yaklaşık yüzde 6 dolayında küçülmek zorunda kalmazdı. Yine eğer böyle bir anlaşma zamanında yapılmış olsaydı, 2009 yılında işsiz sayısı 5 milyona dayanmazdı. Ne olurdu? İstihdam ve büyüme kayıpları daha sınırlı ve daha kontrollü olurdu. Krizin getirdiği hasarı kontrol edebilmek mümkün olurdu. TEPAV'ın Mart 2009'da kamuya açıklanan ama yaklaşık altı ay önce ilgili bakan ve bürokratlara dağıtılan 2009 yılı tahminleri bu durumu pek güzel özetlemektedir. Gelin adını koyalım. Eğer IMF ile anlaşmış olsaydık, TEPAV hesaplamalarına göre küçülme yüzde 5,5 yerine yüzde 3 civarında kalabilirdi. İşsizlik ise yıllık yüzde 16,6 yerine 15 civarı olabilirdi. Ama olmadı. Kimse direksiyonu eline almadı, direksiyonu eline alanlar ise gaza basmak istemedi. Türkiye'yi anlamsız bir atalet sardı. Bugün ülkenin her tarafındaki işsizlerin bir bölümü küresel kriz mağduru değil, politika ataleti mağdurudur. Hükümetimizin sorumsuzluğu hepimize bedel ödetmiştir. Bu, ilk noktadır. Ancak IMF ile anlaşmamış olmanın tek maliyeti bu değildir. Bir taraftan yüksek işsizlik diye bir sorunla boğuşurken öte yandan kamu bütçesinin, politika ataleti nedeniyle kontrol dışına çıkması da IMF ile anlaşmamış olmanın teknik maliyeti içine eklenmelidir. Hareketsizlik hali hükümetin kamu bütçesi konusunda zamanında tedbir almasını engellemiştir. Ne olmuştur? İşsizlik için tedbir alması gereken hükümetimiz bundan böyle kamu bütçesini gerekçe göstererek tedbir alamayacaktır. Mevcut kapasitenin daha az hasar almasını sağlamak mümkünken artık mümkün olmayacaktır. Bugüne kadarki kayıplarımızın üzerine bir de yakın gelecekteki kayıpları eklemek gerekecektir. Bu da günün ikinci noktasıdır. Gelelim üçüncü noktaya.. Hükümetin IMF ile anlaşma konusunu gündeme dahi almamış olması, bütün bir krize karşı alınacak tedbirler bahsini ikinci plana atmıştır. Türkiye iktisadi krizin ne manaya geldiğinin ayırdına daha yeni yeni varmaktadır. IMF'yi kapı dışarı etmek adına "teğet" edebiyatı ile tüm bir iktisat politikası tartışması dar alana sıkıştırılmıştır. Hata edilmiştir. Üstelik bir değil, iki kere hata edilmiştir. Dün çok daha radikal reel sektöre destek tedbirlerini IMF ile birlikte almak mümkünken, üstelik bütçe alanını IMF desteği ile genişletmek mümkünken bu fırsat temelli kaçırılmıştır. Bu fırsatın kazası yoktur. Şimdi ne olacaktır? "Dün yenilen hurmalar bugün bir yerinizi tırmalar" prensibi mutlaka yine geçerli olacaktır. Dün tavırsız kalanlar bugün tavır alacaklardır. Yarın bugünden sıkı olacaktır. Sevinseniz de sevinmeseniz de vaziyet budur. Olacak olanı engelleme imkânı yoktur. Hükümetimiz istese de istemese de IMF ile anlaşacaktır. Bunu bir an önce "bakın direksiyon bizim elimizde" imajını vererek yaparlarsa hayırlı olur, yoksa nasıl olsa olacaktır. Bu arada asıl maliyet sosyal politika alanında birikmektedir. Türkiye bundan böyle çok aktif "yoksullukla mücadele" programlarına ihtiyaç duyacaktır. IMF inadı Türkiye'de yoksulluğu artırmıştır. Pek yakında buna da biraz değinelim.
Sayın Başbakanımıza duyurulur.
Bu yazı 03.09.2009 tarihinde Referans GAzetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024