TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Hükümetin IMF ile bir anlaşma yapmak konusundaki kaygıları var ama bu kaygıların ne olduğu belli değil. Hükümetin söylediklerini biraz uğraşıp derleyip toplar, bir o kadar da kendimizi zorlarsak, iktisat diline çevirebiliriz. Hükümet, anlaşılan, IMF'nin önerdiklerinin çağrıştırdığı programa oranla kendisinin, daha "üstün" bir politika seçeneği (henüz açıklamadığı kendi programı) olduğu kanısında. Burada "üstün" kelimesinin altını çizeyim. Çünkü iktisatta bu kavramın tek bir tanımı vardır: Bir program ancak hiç kimsenin durumunu bozmadan, en az bir kişinin durumunu öteki programa göre daha iyileştirebiliyorsa "üstün" olarak kabul edilir. Bu ölçüt sağlanmadığında bir program bazı toplumsal gruplar için ve/veya bazı dönemlerde toplumun tümüne öteki programdan daha "iyi" sonuç verirken diğer toplumsal grupların ve/veya dönemlerde toplumun tümünün durumunu daha "kötüye" götürür. Bu tanıma bakıldığında ilk göze çarpan son derece saydam bir ölçütün ortaya konulmuş olmasıdır. Ancak biraz dikkat edilirse bu ölçütü sağlamanın hiç kolay olmadığı da ortaya çıkar. Bu toplumda yaşayan 71 milyon kişinin hiçbirisinin durumunu kötüye götürmeden bazılarının durumunu iyileştirecek bir şey yapabilmek, herhalde ancak bir mucizeyle olanaklıdır! O halde her ne kadar günlük konuşmalarda ne demek olduğunu tanımlamaktan dikkatle kaçınıp "ülke menfaatlerinden" söz ediliyorsa da gerçekte, uygulanması olası programın bazı toplumsal gruplara yarar sağlamak karşılığında diğer bazılarına yük getireceğine kuşku yok. Bu durumda da herkes programın ne olduğunu, kendisine yük mü getirdiğini, yoksa bir yarar mı sağladığını merak etmez mi? İnsanlar, niçin kendilerine getirildiğini ya da niçin yararının daha fazla olmadığını ya da başka seçeneklerin olup olmadığını öğrenmek isterler. Dolayısıyla herhangi bir demokratik toplumda, hem programın etkinliğinin hem de kazanç/yük paylaşımının sorgulanmasından doğal bir şey olamaz. ABD'de yeni yönetimin programına ilişkin tartışmalar bu çerçeve içinde devam ediyor. Salı günü, Senato Bankacılık Komitesi'nde açıklama yapan Hazine Bakanı'nı her iki partinin senatörleri sıkıştırdılar. Senatörler FED Başkanı'nın da ne söylediğini anlamaya çalıştılar. Bunlar televizyondan, sadece ABD'ye değil, dünyaya da yayımlandı. Konuşmalarda da en çok "saydamlık" sözcüğü geçti. Senatörler, yönetimin daha fazla bilgi vermesini, halkın ve kendilerinin daha çok aydınlatılmalarını istiyorlardı. Yönetim de bu konudaki kararlılığını yineledi ve daha saydam olacağı sözünü verdi. Türkiye'de bazı kimseler IMF ile anlaşma yapılması gereği üzerinde duruyorlar. Kendilerine göre gerekçeleri var. Hükümet ise kendisini, IMF ile yapılacak bir anlaşmanın "ülke menfaatlerine zarar vermesini engellemeye" adamış görünüyor. Oysa esas derdimiz, giderek ülkemizi de içine alan ve derinleşen küresel krizin vereceği zararları en aza indirmek değil mi? Sonuçta IMF, ülkemizin de üye olduğu bir kooperatif. Hiçbir kooperatif üyelerine zorla kredi veremez. Üye isterse kredi alır, isterse almaz. Kooperatifin kurallarını beğenmeyen üyenin de ayrılma hakkı vardır. Bu nedenle işin özü IMF'nin ne dediği değil, Türkiye'de hükümetin ne karar alacağı ve toplumun bunu kabul edip etmeyeceğidir. Bu bağlamda iki soru akla gelebilir. Bunlardan ilki toplumun "kabul etmeme" diye bir seçeneği olup olmadığıdır. "Hükümet karar almışsa uygulanır" diye düşünmek kolay ve bir o kadar da yanlıştır. Çünkü bir kararı kabul etmememin en etkin yolu, gereklerini yapar görünüp yapmamaktır. O zaman da alınan kararı uygulamanın maliyeti, uygulanmasını olanaksız kılacak kadar yükselir. İkinci soru ise, hükümetin programının mı, IMF'nin önerilerinin çağrıştırdığı programın mı toplumsal açıdan daha iyi olduğudur. Bu soruya yanıt verilemiyor. Çünkü ne hükümetin uygulamayı düşündüğü program ne de IMF'nin ne söylediği açıklanmış durumda. Saydamlık henüz gümrükten geçememişe benziyor.
Bu yazı 13.02.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
25/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
23/04/2025
Güven Sak, Dr.
22/04/2025