TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye yaklaşık altı aylık bir gecikmeden sonra, küresel iktisadi krizle ilk kez yüzleşmektedir. Pardon, pardon, düzeltelim. Ülkemiz küresel iktisadi krizle ilk kez "resmi olarak" yüzleşmektedir. Yoksa biz bu ülkede yaşayanlar küresel kriz ile zaten yüzleşmiştik. Ortada olumsuz bir gelişme olduğunu zaten biliyorduk. Şimdi resmi "inkâr dönemi"nin sona eriyor olması kötü değil iyidir. Kredibilite kaybettirmez, kazandırır. Küresel kriz dünyanın her tarafını kasıp kavururken burada hiçbir mesele yokmuş gibi davranmak zaten manasızdı. Dün Sayın Nazım Ekren'in açıklamaları "resmi inkâr dönemi"ni bitirmiştir. Bu, kamu politikasına yönelik kredibilite inşası için ilk adımın atıldığını göstermektedir. Dün ortaya konulan yeni çerçeve taze bir başlangıç fırsatı sunmaktadır. Şimdi yapılması gereken bu fırsatı kullanmaktır. Peki, bu fırsat kullanılabilecek midir? Buradaki bir dizi sorunun süratle cevaplandırılması gerekmektedir. İlk soru şudur: Rakamlardaki revizyonun beklenen kabine revizyonundan önce yapılmış olması, kredibilite inşa sürecini olumlu mu, olumsuz mu etkiler? Burada asıl önemli olan, resmi inkâr döneminin sona ermesi ve açıklanan yeni çerçevenin kendi iç tutarlılığıdır. Eğer ortada sağlam bir çerçeve varsa, mesele yoktur. Rakamlar bile zaman içinde olaylar geliştikçe değişebilir. Önemli olan işe vaziyet edildiği fikrinin kamuoyunda yaygınlaşmasıdır. İşe vaziyet eden koordinatörün devrede kalması esas olarak yeterlidir. İkinci olarak akıllara takılması gereken soru şudur: Yüzde 3,6'lık daralma hedefi manalı ve tutarlı mıdır? Yüzde 3,6'lık büyüme hedefi ancak bir dizi tedbir alınacaksa manalıdır. Dolayısıyla bu düzeyde bir daralma ancak pozitif ve etkili bir kamu müdahalesinden sonra mümkün olabilir. Hedefe mana verecek olan, alınacak tedbirlerin niteliğidir. TEPAV iktisatçılarının hesaplarına göre, kendi başına bırakıldığında, Türkiye ekonomisinin yüzde 3,6'dan çok daha fazla daralmasını beklemek gerekmektedir. Dolayısıyla yüzde 3,6'lık daralmanın tutup tutmayacağı alınacak tedbirlerin doğru seçilmesine ve uygulamanın başarısına doğrudan bağlıdır. Üçüncü soru şu olabilir: Yüzde 3,6'lık daralma bir IMF anlaşmasını içermekte midir? Evet, içermektedir. IMF ile yapılacak anlaşma, Türkiye ekonomisini yeniden büyüme patikasına oturtmayacak, daralmayı sınırlandıracaktır. Bu bir. İkincisi ise IMF anlaşması, alınacak tedbirlerin bütçe açığı daha da büyümeden finansmanını sağlayacaktır. Peki, Türkiye ekonomisinin 2010 ve 2011 yıllarında pozitif bir büyüme patikasına yeniden oturması varsayımı/hedefi ne kadar gerçekçidir? Bu da olsun dördüncü soru. Bizce 2010 ve 2011 yılları için ortaya konulan rakamlar şimdilik gerçekçi değildir. O rakamların gerçekçi olabilmesinin iki tane önkoşulu vardır: İlk olarak, 2010 ve 2011'in ne olacağı küresel krizin bundan sonraki seyri ile yakından alakalıdır. Orada ise rivayet şimdilik muhteliftir. Daha ne olacağı belli değildir. İkincisi ise 2009 yılında Türkiye'de alınacak önlemler ve bunların uygulama sonuçlarıdır. Bunların ayrıntıları belli olmadan 2009 yılının nasıl tamamlanacağı ve de 2010 yılına nasıl geçebileceğimiz konusunda konuşabilmek mümkün değildir. Türkiye'nin resmi olarak küresel krizin varlığını kabul etmiş olması iyidir. Şimdi 2009 yılında ekonomimizdeki daralmanın yüzde 3,6 ile sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağını görebilmek için takip etmemiz gerekenler şunlardır: Birincisi, hangi tedbirler alınacaktır. İkincisi, bunların büyüklüğü ne olacaktır? Üçüncüsü, bu tedbirler nasıl önceliklendirilip, buradaki uygulama koordinasyonu nasıl gerçekleştirilecektir? Bunlar bilinmeden yüzde 3,6 üzerinde ayrıntılı konuşabilmek mümkün değildir. Ancak yaklaşım doğrudur: Türkiye ekonomisi küresel kriz nedeniyle derin bir daralma ile karşılaşacaktır. Türkiye'nin kendi başına küresel krize ulusal bir çözüm üretebilmesi, "kriz yokmuş" gibi yapabilmesi mümkün değildir. Yapılabilecek olanın sınırını doğru tespit etmek faydalıdır: Ulusal hükümetler küresel bir krize çözüm üretemezler ancak küresel krizin ulusal ekonomi üzerine etkilerini sınırlandırabilirler. Hükümetimizin uzun bir inkâr döneminden sonra şimdi yapmaya çalıştığı budur.
Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren'in dün ortaya koyduğu iktisadi yaklaşım ve yeni ekonomik çerçeve olumludur. Zararın neresinden dönülse kârdır. Şimdi tedbirlerin ayrıntıları beklenmelidir.
Bu yazı 14.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024