TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İçinde bulunduğumuz sürecin bir sonu gelmeyen dönemi olduğunun farkında mısınız? Bu dönemin ne anlama geldiğini en iyi ABD'nin yeni Başkanı Barack Obama anlattı. Geçen gün mealen şöyle söyledi: "İşin özeti şudur. Yaraya merhem olanı yapacağız. Yapılacak işlere ait planın bütün ayrıntılarını şekillendirmek zaman alacak. Planın bazı yönlerinin ise yeniden değerlendirilmesi ve elden geçirilmesi gerekecek. Sonra deneyeceğiz. Eğer bir tedbir işlemezse diğerini deneyeceğiz." Obama'nın ağzından geçenlerde çıkanlar, 1930'larda, Franklin Delano Roosevelt'in söyledikleri ile son derece uyumlu. O da ekonomik programının "cesur, ısrarlı denemeler"den oluştuğunu söylemeyi seviyordu. Şimdi bu, moral bozucu mu? Hayır. Vakıa ile kavga etmeyip, onu kabullenmek çözümün başlangıç noktasıdır. Haritası çıkarılmamış sularda seyredenlerin sürekli denemeler yapmak zorunda olduklarını bilmeleri gerekir. Obama, Uzay Yolu kuşağının ilk başkanı olarak "daha önce hiç kimsenin gitmeye cesaret etmediği yerlere gitme"nin manasını biliyor olmak durumunda. Şimdi ekonomi alanında tam da bunu yapacak. Aslında yalnız o değil, hepimiz "daha önce hiç kimsenin denemeye cesaret edemediklerini denemek" zorundayız. Bugünlerde hayatın gerçeği şudur: Çözümü ilk bulan çıkışta en çok faydayı derleyecek. Çözümü ilk bulan en fazla denemeyi gerçekleştiren olacak. Peki, bu sürekli denemeler dönemine Türkiye ne kadar hazır? Hiç hazır değil. Gelin bakın neden değil. Bakın bu sonu gelmeyen denemeler dönemi perspektifi etrafta neler olduğunu doğru kavrayabilmek için son derece faydalı. Aksi takdirde, etrafımızın sürekli başarısızlıklarla çevrili olduğunu, her atılan adımın çözümü geciktirdiğini düşünmeye teşne olabiliriz. Halbuki bu, bugünün doğrusu değil. Dün, ne olduğunu bildiğimiz, daha önce denediğimiz bir atmosferin içinde yaşıyorduk. Şimdi vaziyet değişti. Şimdi önce içinde olduğumuz yeni iklime alışmamız, çevreye uyum sağlamamız gerekiyor. Bu çerçevede, direnmeden kabul etmek lazım ki, bir deneme-yanılma süreci içinde bu dönemin temel dinamiklerini kavrayacağız ve sonra da onları kontrol etmeyi öğreneceğiz. Şimdi vakıalar bizi yönetiyor, dönemin ruhunu kavradıktan sonra biz eskisi gibi, vakıaların kontrolünü elimize alacağız. Demek ki neymiş, artık yeni bir dönemde olduğumuzun bir an önce bilincine varmamızda fayda varmış. Bu, birinci tespit. Bu dönemi eski dönemin normal bir uzantısı gibi görürseniz, sürekli yanılmanın yanlış olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak sürekli yanılma süreci, inatçı bir deneme sürecidir aynı zamanda. Sürekli yanılma süreci, sürekli bir öğrenme sürecidir de aynı zamanda. Bakış açımızı değiştirirsek, yeni dönemde daha iyimser olabiliriz. Neden? En çok deneyen ilk olarak başaracak. Denemeyenin başına belalar gelecek. Bu, ikinci tespit bugün için. Bakın Obama'nın ilk ayına. Başkan yalnızca bankalara, şirketlere destek olmuyor. Aynı zamanda, bu sonsuz denemeler sürecinde, korunmaya muhtaç olanları korumak için de tedbirler alınıyor. Neler yapılıyor mesela? Çocuklar için sağlık sigortasının kapsamı genişletiliyor. Kadınlar için eşit ücrete yönelik düzenlemeler yapılıyor. Üniversitede okuyanlara maddi destek sistemi güçlendiriliyor. Konut kredilerini ödemekte güçlük çekenlere destek olmak üzere tedbir alınıyor. Bunların yanı sıra otomobillerde bir litre benzinle daha çok gidebilmek için yapılacak harcamalar destekleniyor. Tren yolu yatırımları öne çıkarılıyor. Ne yapılıyor? Deneme yanılma döneminde, tüketim kapasitesi olumsuz etkilenecek olanlara destek olmak üzere sistemli adımlar atılıyor. Maksatlı bir kamu harcamaları programı tasarlanıyor. Yalnızca şirketlere destek olunmuyor, kamu harcamaları vasıtasıyla tüketimi canlı tutma amacı öne çıkarılıyor. Atılan adımların kamu vicdanını rahatsız etmemesi için elden gelen yapılıyor. Bu da günün üçüncü tespiti. Peki, Türkiye neden bu dönemde pek şanslı durmuyor? Üç nedenle. Birincisi; bizim, kamuda güçlü bir politika tasarım kabiliyetimiz yok. Ne demek bu? Aldığımız bir tedbirin ne amaca hizmet ettiğini tam olarak önceden ölçmeyi bilmiyoruz. Eski Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer Dinçer döneminde, son derece isabetli bir teşhisle başlatılan "düzenleyici etki analizi" rüzgârı artık etkisini kaybetti, somut bir yapılanmaya ne yazık ki, dönüşemedi. İkincisi, tam da bu nedenle, hata yaptığımızda, hata yaptığımızı anlamamız aylarca sürüyor. İş işten geçiyor. "Teğet geçtik", "yok geçmedik" meselesinin özü tam da budur. Hata yaptığımızda, hatanın vahametini her şey olup bittikten sonra kavrıyoruz. Üçüncüsü, biraz daha politik, AKP iktidarı hazır politikaları iyi uygulayabiliyor ama ortaya yeni bir yol haritası koyamıyor. Dönemin gerektirdiği yaratıcılığın farkındaymış gibi durmuyor.
Türkiye, içinde bulunduğumuz sonu gelmeyen denemeler dönemine son derece hazırlıksız başladı. Umalım ki, kervanı, her zamanki gibi yolda dizmek mümkün olsun. Hayırlısı.
Bu yazı 05.03.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024