TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İnsanoğlu ekol ekol oluyor. Bugünlerde ortalıkta bir de gereksiz izahatlar veren cinsi var. Küresel kriz Türkiye'nin krizi olurken ortada dolaşıp konuşuyorlar. Sonra bir daha konuşuyorlar. Kulak kabartırsanız, rakam filan da verdiklerini görüyorsunuz. Kocaman kocaman anlatıyorlar. Gelin görün ki, onları dinleyince, malumat hazinemiz genişlemiyor, analiz yeteneğimizin sınırları artmıyor, yapmamız gerekenler konusunda kafalarımız aydınlanmıyor. Söyledikleri hiçbir yaraya merhem olmuyor ama ortalık izahattan geçilmiyor. Ben bugünlerde en çok mealen, "yabancı para cinsinden milyarlarca dolar borçlanan özel sektör, kendisini kurtarmak için kriz lobisi saflarında" başlıklı izahatı seviyorum. Genellikle "malum medya"da gözlemleniyor bu açıklama biçimi. Sanki ortada esasen bir problem yokmuş ama mahsusçuktan varmış gibi yapılıyormuş. Yapılıyormuş ki, hesapsız borçları devlete takabilmek mümkün olsunmuş. Bakınız bu tam da "gereksiz izahatlar ansiklopedisi"ne kaydedilebilecek türden. Gelin ekleyelim. Önce nedir bu gereksiz izahat kavramı ve de nedir bu gereksiz izahatlar ansiklopedisi mevzuu? Efendim, gereksiz izahat, alan açısından hiçbir fayda içermeyen nasihat gibidir. Dinlerken bir yandan da "Ben şimdi bunu dinleyip neden zaman kaybediyorum acaba?" diye düşündüğünüz izahata olsa olsa böyle denir. Vaziyet aynen o fıkradaki gibidir. Hani bir grup, bir bahar günü, şöyle bir dolaşalım diye balona binmiş. Sonra ortalığı bir sert rüzgâr sarıvermiş. Arkadaşlarımız balonun kontrolünü kaybedip, bir yerlere doğru savruluvermişler. Zaman geçmiş, hava durulmuş, balon bir yerlerde sakinleşmiş. Herkes mutlu ama bir problem var: Nerede olduklarını bilmiyorlar. Havada asılı kalanlar, nerede olduklarını tespit etmek için etraflarına bakmaya başlamışlar. Balonda bir küresel yer belirleme sistemi de yokmuş herhalde ki aşağıdaki yoldan gelen birini görünce pek sevinmişler. Yoldan gelen yakınlaşınca "Biz neredeyiz?" diye aşağıya bağırmışlar. Yoldan gelen yukarıya doğru bakmış "Yerden on metre yüksekliktesiniz" demiş. Yukarıdakilerden biri "Siz galiba danışmansınız" demiş. Yoldan gelen yukarıya hayretle bakıp "Nereden anladınız?" diye sorunca, yukarıdaki sinirle aşağıya doğru eğilerek "Dediğiniz yüzde yüz doğru ama hiçbir işe yaramıyor" demiş. İşte, böyle bir ortamda söylenen "Yerden on metre yüksekliktesiniz" lafı bir gereksiz izahattır. Yalanı yoktur ama beş kuruşluk bir faydası da yoktur. Türkiye, son günlerde gereksiz izahatların etrafı sardığı bir ülke haline gelmektedir. Herkes siyasi meşrebine göre, ortaya bir gereksiz izahat salmaktadır. Bunların bir bölümü "bir kısım medya"da diğer bölümü ise "malum medya"da yayımlanma imkânı bulmaktadır. Memleket medyasının aynı konu etrafında yüz seksen derece farklı açılardan yayın yapması kötüdür. İktisadi krizin farklı gözlere farklı görünmesi ise daha da kötüdür. Neden kötüdür? Hareket kabiliyetimizin artması gereken bir dönemde, hareket etme imkânını sınırlandırdığı için kötüdür. Hareket etmemek için bahane arar gibi etrafa bakanlara yardımcı olmak memlekete kötülük etmektir. Gelelim yukarıdaki "gereksiz izahat" kaydına. Neydi açıklamamız? Efendim, yabancı para cinsinden milyarlarca dolar borçlanan özel sektör, şimdi kendisini kurtarmak için kriz lobisi saflarındaymış. Esasen ortada bir problem yokmuş ama mahsusçuktan varmış gibi yapılıyormuş. Yapılıyormuş ki, hesapsız borçları devlete takabilmek mümkün olsunmuş. Şimdi burada Sayın Başbakanımız gibi yapalım müsaadenizle. Velev ki, yapılacak işin sonucu bu olsun, yine de şirketlere yönelik bir plana ihtiyacımız vardır. Birincisi, ortada yüksek yabancı para cinsinden borçlar vardır. Buradaki her tür problem, küçülmeyi hızlandıracak ve işsizler ordusuna yüz binlerce kişinin eklenmesine sebep olacaktır. İkincisi, bu borçlar bu hükümet döneminde, onun verdiği müşevviklerle büyümüştür. Şimdi bir kafamızda canlandıralım: Şirketler, 2008 yılında yaptıkları planları 2009 yılında devam ettirebiliyorlar mı? Ayda 100 araba satarım diye plan yapıp, kafasında borç ödeme planı kuranlar, şimdi o planlara uygun davranabilirler mi? Hayır. Peki, ne yaparlar? Önce ödemelerini aksatırlar, sonra da batarlar. Peki, batarlarsa, sonucu ne olur? Çalıştırdıkları kişiler işsiz kalır. Şimdi bu resmin içinde, kamunun devreye girip, ödeme planlarının yeniden düzenlenmesini ve de ötelenmesini sağlaması ne getirir? Şirketler zamana yayılan ödeme planları ile yeni şartları da dikkate alarak nakit dengelerini yeniden sağlayabilirler. Bu da üçüncü noktadır. Peki, yük, bu durumda, ille de devlete mi aktarılır? Hayır; bu, sağlanacak desteğin nasıl tasarlanacağı ile ilgili ikincil bir meseledir. İlle de borçların devlete takılması mecburiyeti zinhar yoktur. Dördüncü mesele de budur.
Peki, bu durumda gereksiz izahat neden verilmektedir? Küresel krizin Türkiye'nin krizi haline dönüştüğü bugünlerde ortalığı saran gaflet havasıdır. Yanlıştır. Küresel kriz artık özbeöz bizim krizimizdir. Bu da beşinci tespittir.
Bu yazı 03.03.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024