TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Müjdeler olsun. Türkiye'de de olayların önünden gidebilmek mümkünmüş. Krize karşı doğru yönde atılmış bir ilk adım geldi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Karşılıklar Yönetmeliği'nin çerçevesini genişletti. Öncelikle ilk kez, bir kamu idaresi ortadaki asıl probleme yönelik bir adım atmış oldu. İkincisi ise ilk kez pro-aktif bir tedbir almış olduk. Bu adım son derece gerekli ama bir o kadar da yetersizdir. Şimdi zaman, doğru yönde yeni adımları hızla atma zamanıdır. Meseleyi merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. BDDK, Karşılıklar Yönetmeliği'nin çerçevesini genişletti. Bankalar açtıkları kredilerin risklilik düzeyi arttıkça, o kredi için daha fazla bir kaynağı karşılık olarak ayırmak zorundalar. Kredi sorunsuz krediden sorunlu krediye dönüştükçe, olası zarara karşı, bir kenara ayrılması gereken kaynağın tutarı da yükseltiliyor. Buna göre bankalarımız kredilerini beş ayrı kategoriye dağıtıyorlar. Bunlardan 3, 4, ve 5. kategoriler kötü kredileri bir araya topluyor. 1. kategoride sorunsuz "iyi" krediler var. Ödemeleri başlangıçta yapılan plana göre yürüyor. 2. kategoride ise daha yeni ödeme problemi çıkartan, kötüleşme yolunda görünen krediler toplanıyor. Bir'den beş'e doğru ayrılması gereken karşılık oranı giderek yükseliyor. Yönetmelik ayrıca bu başlıklar altındaki kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin temel şartları düzenliyor. BDDK yeni düzenleme ile birlikte bankalara gidişatı dikkate alarak, şimdiden tedbir alabilmeleri için önemli bir değişiklik getirdi: Yeni düzenleme ile birlikte, bugün için sorunsuz görünen kredilerin de beklenmeden, yeniden yapılandırılabilmesi mümkün olacak. Daha önce yeniden yapılandırma için öncelikle krediye ilişkin yükümlülüklerin 90 gün ve üzerinde aksamasını beklemek gerekiyordu. Şimdi artık ödemeler hiç aksamasa bile kredi yeniden yapılandırılması yapılabilecek. Bu, son derece olumlu bir haber. Böylece bir saçma durumdan kurtulmuş olacağız. İlk kez krize karşı proaktif bir düzenleme örneği vermiş oluyoruz. Farkında mısınız? Bugünkü kredi ödeme koşulları dün örneğin her ay 100 otomobil satacağını düşünerek nakit girişini planlamış olan bir şirketin durumunu yansıtıyordu. Şimdi hepimiz biliyoruz ki, o şirket artık ayda 100 otomobil satamıyor. Bu durumda hepimizin biliyor olması gerekiyor ki o şirket, her neyse, günü geldiğinde zaten kredi geri ödemelerini yapamayacak. Bütün bunları biliyoruz da sonra ne yapıyoruz? Sonra bekliyoruz. Bekliyoruz ki, ilgili düzenlemeye göre 90 günlük bir sürede ödemeler sürekli aksasın, kredi sorunlu krediler arasına nakledilsin. Ondan sonra çözümü üzerine odaklanalım. İşte BDDK düzenlemesi bu kendi kendimizi kandırma sürecini ortadan kaldırmış oluyor. İyi yapıyor. BDDK'nın bu düzenlemesi ile birlikte, ilk kez, şirketler kesiminin içinde bulunduğu nakit yönetim problemi, kamu tarafından ciddiye alınıyor. Gelin altını çizelim: Şirketler kesiminin değişen iç ve dış talep koşulları nedeniyle karşı karşıya olduğu nakit yönetimi problemi Türkiye ve Türkiye benzeri ülkelerin temel meselesidir. Kriz orayı nasıl vurmuş olursa olsun, bizi böyle vuracaktır. Orada problem finansal kesimden reele taşınmıştır. Bizde reel kesimden finansal kesim bilançolarına taşınacaktır. Bunun somut sonuçları birkaç ay içinde belirginleşecektir. Yapılması gereken sisteme likidite filan vermek değildir. Şirketler kesiminin 2009 yılı nakit çıkışları, yeniden düzenlenerek azaltılmak, 2010 yılına aktarılmak zorundadır. Bunu düzenli olarak yapabilirsek, süreci yönetiriz yoksa bu süreç bizi yönetir. BDDK yaptığı düzenlemeyle sorunun ve de tehlikenin farkında olduğunu ortaya koymuştur. BDDK bunu yapan ilk kamu idaremizdir. Tebriki hak etmiştir. Peki, bu adım neden yalnızca bir ilk adımdır ve de neden yetersizdir? Basit birkaç nedenle. Müsaadenizle sıralayalım. Birincisi, iç ve dış talep koşullarının radikal bir biçimde değiştiği bir ortamda, ortadaki kredi yeniden yapılandırması süreci yalnızca bankaların ihtiyarına bırakılamaz. Ortadaki kolektif eylem problemi tek tek bankalar tarafından çözüme kavuşturulamaz. Yeniden yapılanma son derece yavaş işler. İkincisi, yeniden yapılandırma sürecinin maliyeti yalnızca bankaların üzerine yıkılamaz. Çünkü bu yük son derece büyük olacaktır. Kamu kefaleti ya da garantisi olmadan, amaca ulaşılamaz. Bu nereden çıktı diyenleri yukarıdaki örnek üzerine yeniden düşünmeye davet ederiz. Üçüncüsü, mesele bir tek kredi yeniden yapılandırması değildir. Bugünün zorunlu olarak değişen nakit dengeleri her tür borçların 2009'dan 2010'a doğru yeniden yapılandırmasını zorunlu kılmaktadır. Kamu alacaklarını ve taze işletme sermayesi kaynağını içermeyen bir düzenleme başarılı olamaz. Dördüncüsü, Merkez Bankası'nın bankaların likiditeye ulaşımını, bankaların kredi piyasası aktivitesine bağlaması, reeskontu dikkate alması gerekmektedir. Beşincisi, Türkiye'nin genişletilmiş bir "İstanbul Yaklaşımı Kanunu"na bir an önce ihtiyacı vardır. Olayların önünden gitmemizin son derece zor olduğu bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzun bilincinde olarak, olayların önünden gitmeye çalışmamız gerekiyor. Daha önce hiç böylesini görmedik. 2001'de işimiz kolaydı: Mesele yalnızca bankaların yeniden kamuya borç vermelerini sağlamaya çalışmaktı. Şimdi yapılması gereken ise bankaların şirketleri yeniden muhatap kabul etmeye başlamalarıdır. İşimiz çok daha zordur. Bu bir. İkincisi, işimiz daha zordur, çünkü IMF ve diğerleri bu alanda pro-aktif tedbir meselesine şimdilik hazırlıklı değildirler. Merak etmeyin, yakında herkes bu işin uzmanı olacaktır. Ne derler? "Acemi nalbant gâvur eşeğinde öğrenir"miş. Üçüncüsü ise 2001'deki yeniden yapılandırmanın gerçekleştiği ortama kıyasla bugünkü ortam çok daha farklıdır. O gün işlediği herkes tarafından kabul edilen bir ekonomik program vardı, dış talep koşulları ihracatımızı artırabilecek şekilde işliyordu ve küresel likidite koşulları ülkemize fon akımlarını hızlandırabiliyordu. Bugün ise nerdeyse bunların hiçbiri ortada yok. Bundan dolayı bankaların tek başına çözebilecekleri bir sorun ortada yoktur. Mesele budur, efendim.BDDK'yı ön aldığı için tebrik eder, "darısı diğerlerinin de meseleyi idrak etmesine" deriz.
Bu yazı 27.01.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024