TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’de ekonomik politikaları 2023 yılı genel seçimleri sonrasında yeniden şekillendi. Para ve maliye politikalarında karar alıcılar uluslararası çerçevede liyakat sahibi ve takdir gören isimlerle değişti. Uygulanan politikalar da—genel seçimler öncesinde uygulanan ve makro-finansal istikrarı bozan aşırı genişleyici politikalardan uzaklaşarak—ekonomide dengelenmeyi benimseyen uygulamalara doğru evrildi.
Ancak uygulamada, sorunların kaynağını ele almaktan ziyade, 1980’li, 1990’lı yıllarda uygulanan tipik “kemer sıkma politikaları” benimsendi.
Nedir bu tipik kemer sıkma politikaları? Basit olarak faiz artışı, vergi artışı ile kur ve ücretleri baskılamaya dayanan politikalardır.
Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlar ve geçmişten gelen “sürdürülebilirlik” endişeleri devam ettiği için, uygulanan kemer sıkma politikalarının, finansal sistem üzerinde birikmiş yüksek kur riskini azaltma dışında, maalesef istenilen düzeyde etkinliğini göremedik.
Önümüze baktığımızda, enflasyonda istenilen kazanımların hala elde edilememiş olması, kamu harcamalarının ülke önceliklerine göre şekillendirilerek azaltılamaması gibi sebeplerden dolayı yürütülen yüksek faiz, yüksek vergi ile baskılanan kur ve ücret politikalarının devam edeceğini anlıyoruz. 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu tasarısından bütçe açığındaki düşüşün esas itibarıyla vergi gelirlerindeki artışla sağlanmaya çalışıldığını, gider kontrolünün de yatırım ödeneklerinin baskılanmasıyla sağlanacağını görüyoruz. Bu da gerek Merkez Bankasının dezenflasyon programı gerekse ülkenin kalkınma potansiyeli açısından kötü bir haber olarak karşımıza çıkıyor.
Bunların üzerine yapısal planda nitelikli iş gücü ve üretim ile liyakatli bazlı kurumsal yapıların iyileşmemesi kaynaklı, Türkiye’de ortalama gelirin asgari ücrete yapıştığı, toplam bağımlı nüfusun arttığı ve dolayısıyla asgari ücretin ortalama satın alma gücünü belirlediği katı bir sarmal olguyla baş başa kalıyoruz. Yapısal politikaların tüm bu katılıkları çözmemesi halinde, önümüzdeki dönemde ekonomik gidişatın toplumsal refahı daha da aşağı çekerek ekonomi politikalarının sürdürülebilirliği konusunda soru işareti yaratması olası görünüyor.
Bu köşe yazısı 25.10.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.