logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Fatih Özatay, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Sıfır faiz 21/02/2012 - Okunma sayısı: 1538

 

Faiz sıfır olacaksa ve normal reel faiz yüzde 2 ise, enflasyonun eksi yüzde 2 olması gerektiği hesaplanabilir.

Ortaya atıldığında ilgimi çekmediği için hakkında bir şeyler yazmadığım bir konu var: ‘Sıfır faiz’. Bugün farklı bir açıdan ele almak istiyorum. ‘Sıfır faiz’, parasal iktisat kuramında üzerinde tartışılan konulardan biri. İleri düzeydeki para teorisi kitaplarında genellikle bir alt bölüm halinde ele alınıyor. Sıfır faizin, aşağıda anlatacağım gibi, ”optimal enflasyon oranı ne olmalı?” sorusu ile de ilişkisi var. Bu soruyu yanıtlamayı amaçlayan çalışmalar, genellikle işe sıfır faizin nasıl ortaya çıkabileceğini inceleyerek başlıyorlar. Mesela 2011’de yayımlanan Parasal İktisat Elkitabı’nın (Elsevier Yayınevi) üçüncü cildinin bölümlerinden birinin başlığı şu: ‘Optimal Enflasyon Oranı’. Parasal iktisat alanındaki çalışmaları ile tanınan Schmitt-Grohe ve Uribe tarafından kaleme alınmış. Bu çalışmanın girişten sonra gelen altbölümünde ise, oldukça teknik bir model kullanılarak, bir piyasa ekonomisinde sıfır faizin nasıl optimal bir çözüm olarak ortaya çıkacağı gösteriliyor.

Nakit paraya ceza

‘Sıfır faiz’ yıllar önce Milton Friedman’ın ortaya attığı bir kavram. Arkasındaki iktisadi mantık şu: Para (faiz getirisi olmayan nakit para –banknot ve madeni para- kastediliyor) kullanımı bireylere fayda sağlıyor. Mesela yeteri nakit paranız varsa dolmuşa binip pazardan üç beş kilo bir şey almaya gitmek üzere, size en yakın ATM’ye uğramanıza gerek kalmıyor. Bankamatikte para olmadığı ya da bankamatiğin arızalı olduğu durumları saymıyorum bile. Ya da bahşiş vereceksiniz, yanınızda biraz para varsa “şey, nakit param da hiç kalmamış” falan türü bir mahcubiyet duymanız gerekmiyor.

Toplumdaki bireylerin ve şirketlerin tümünü düşündüğünüzde önemli bir toplam faydadan söz ediyoruz. Oysa para basmanın maliyeti çok az. Elbette bir maliyeti var ama paradan elde edilen toplumsal fayda ile karşılaştırıldığında bu maliyet çok az. Öte yandan, faiz haddi ne kadar yüksekse cebinizde nakit para tutmanız o kadar cezalandırılmış olunuyor. Öyle ya, nakit olarak tuttuğunuz her bir lira bankaya mevduat olarak yatırıp faizi getirisi elde edemeyeceğiniz lira demek. Bu durumda söylenen şu: Nakit para tutmayı cezalandırmazsak, yani faiz haddini sıfır düzeyinde tutarsak, ekonomideki etkinliği arttırmış oluruz. Az önce belirttiğim gibi, oldukça teknik modeller kullanarak gerçekten de sıfır faizin etkinliği arttıracağını göstermek mümkün.

Fiyatlar düşmeli

Ama dikkat: Bu çalışmalarda sözü edilen faiz, enflasyondan arınmamış faiz, yani nominal faiz. Kimse enflasyondan arınmış (reel) faiz için sıfır düzeyinden söz etmiyor. Kısa dönemli dalgalanmalar dikkate alınmayıp uzun döneme (uzun dönemi, normal bir dönem diye de okuyabilirsiniz) odaklanılırsa, ‘normal’ bir reel faizin yüzde 2-4 arasında olacağı düşünülüyor. Enflasyonla ilişki de burada ortaya çıkıyor. Faizin, kabaca, enflasyonla reel faizin toplamı olduğunu dikkate almak gerekiyor. Bu durumda, Friedman kuralı çerçevesinde faiz sıfır olacaksa ve normal reel faiz yüzde 2 ise, enflasyonun eksi yüzde 2 olması gerektiği hesaplanabilir. Yani, fiyatların artması değil düşmesi gerekiyor.

Yukarıda sözünü ettiğim çalışma, bu saptamadan yola çıkıp, nasıl olup da enflasyon hedeflemesi uygulayan gelişmiş ülkelerdeki enflasyon hedefinin yüzde 2, gelişmekte olan ülkelerde ise genellikle yüzde 3 dolayında olduğunu araştırıyor. Bu durumda dikkat ederseniz, yüzde 2 enflasyon artı yüzde 2 reel faiz eşittir yüzde 4 faiz oluyor. Optimal olan sıfır faizin ima ettiği eksi enflasyon yerine yüzde 2-3 dolaylarında bir enflasyonun hedeflenmesinin akılcı nedenleri araştırılıyor. Ele alınan nedenlerden biri bizim açımızdan ilginç: Kayıtdışı nedeniyle yeterince vergi toplayamıyorsanız, o vergiyi enflasyon yaratarak enflasyon vergisi olarak almayı seçebilirsiniz.

Neyse... “Bu yazı da nereden çıktı?” diye soracak olursanız, cevabım şu: Ortaya atıldığında toz-duman içinde tartışılan bir konu, çok farklı bir pencereden gayet ‘soğuk’ bir biçimde de ele alınabilir. Belki, bunu göstermeye yarar diye düşündüm.


Bu köşe yazısı 21.02.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları