logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Fatih Özatay, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Kısa vadeli sermaye girişi azalıyor mu? 12/04/2011 - Okunma sayısı: 1316

 

Bankalar ve şirketler uzun vadeli borçlanabilmiş. Uzun vadeli kaynak kullanımı da kısa vadeli kullanımlarını aşmış.

Şubat ayı ödemeler dengesi verileri dün açıklandı. Geride bıraktığımız yıl çok yüksek bir cari işlemler açığı verdik: Cari açığın gayri safi yurtiçi hasılamıza (GSYH) oranı yüzde 6.6 oldu.

Geçmişte de yüksek cari işlemler açığı vermiştik; mesela 2006'da cari açığın GSYH'ye oranı yüzde 6.1 olmuştu. Enerji fiyatlarındaki değişimlerin etkisi çıkarıldığında da 2010 yılı cari açık açısından bir rekor yılı oldu. Bu rekora rağmen, 2010 yılının temel özelliklerinden biri yüksek cari işlemler açığı olmadı. 2010 yılının en çarpıcı ekonomik gelişmelerinden biri, belki de en başta geleni, cari işlemler açığımızın finansman biçimdeki radikal değişiklikti. 2006 yılındaki yüksek cari işlemler açığını ağırlıklı olarak uzun vadeli sermaye girişleri ile finanse ediyorduk. Oysa 2010 yılında işler tersine döndü; finansman biçimi kısa vadeli sermaye oldu.

Tüm sermaye girişleri tabloda yer almıyor Tablo 1 bu çarpıcı gelişmeyi bir boyutuyla sergiliyor.'Bir boyutu' ile diyorum çünkü tüm kısa vadeli sermaye girişleri yer almıyor tabloda. Bunun yerine bankaların ve şirketler kesiminin yurtdışından aldığı net uzun ve kısa vadeli krediler ile yurtdışı bankaların ve kişilerin Türkiye'deki mevduat hesaplarındaki değişimler var. Kredi değerleri, 2010'da yeni alınan borçlarla yapılan borç geri ödemeleri arasındaki farkları gösteriyor. Tabloda yer alan herhangi bir 'artı' değer Türkiye'ye net sermaye girişi olduğunu ifade ediyor. 'Eksi' değer ise sermaye çıkışı anlamına geliyor.
Türkiye'deki mevduat artışına dikkat Birkaç not: Bankaların aldıkları kısa vadeli krediler 2010 yılında anormal artıyor. 2006 ve 2007'de net geri ödeme var oysa.

Keza bankalarımızın yurtdışından aldıkları uzun vadeli borçlarda 2010'da keskin bir düşüş var. Şirketler kesiminde en belirgin gelişme ise şirketlerimizin 2006 ve 2007'nin aksine 2010 yılında net uzun vadeli dış borç geri ödeyicisi konumunda olmaları. Kısa vadeli kredi kullanımlarında da bir miktar artış var. Son olarak da 2010 yılında yabancı bankaların Türkiye'deki mevduat hesaplarındaki keskin artışa dikkat edin.

Peki, şubat ayı verileri bu olumsuz gidişatta bir değişikliğe işaret ediyorlar mı? Hem 2010'un bütünüyle hem de ilk iki ayıyla karşılaştırıldığında tablodaki veriler daha olumlu. Bankalar ve şirketler uzun vadeli borçlanabilmişler. Ayrıca uzun vadeli kaynak kullanımları kısa vadeli kullanımlarını aşmış. Yurtdışı bankaların bizdeki mevduatlarında da bir azalma var.

Devam eder mi? Bir şey söylemek için henüz erken.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Bu köşe yazısı 12.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları