logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Güven Sak, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Irak neden önemlidir? 18/08/2012 - Okunma sayısı: 1952

Bağdat ile Ankara arasında artan gerginlik hayra alamet değildir. Tarih bize siyasi istikrarsızlık ve gerginliklerin iş dünyası için kötü olduğunu göstermektedir. Özellikle de piyasa ekonomisi bulunmayan bölgemizde… Türkiye’yi çevreleyen coğrafyada, komşu ülkelerin pazarlarına erişmek için başkentleriyle iyi geçinmeniz gerekir.

Birinci Bush yönetiminin 1991’de başlattığı ve bugün birinci Körfez Savaşı olarak hatırladığımız Çöl Fırtınası Operasyonu Türkiye’nin Irak piyasasına erişimini kesmişti. O zamanlar Irak, Almanya’nın ardından Türkiye’nin en büyük ikinci ticaret ortağıydı ve ticaret hacminin daha da artma potansiyeli oldukça yüksekti. Irak pazarı Türkiye pazarının doğal hinterlandı yahut uzantısı gibiydi. Türk müteahhitlik firmaları Irak’ta yapılacak projelere özellikle önem veriyor ve ülkeyi Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan kapısı olarak görüyordu. Bu potansiyel bir gecede yerle bir oldu.

İkinci Bush yönetiminin gerçekleştirdiği ikinci Amerikan operasyonu statükoyu değiştirdi. Irak üzerinden transit geçiş rotası artık yarı yarıya açık. Türkiye’nin ihraç edeceği ürünler sınır kenti Zako’ya gönderiliyor ve dağıtım oradan yapılıyor. Ticaret rakamları tekrar artış göstermeye başladı. 2010 yılı itibariyle Irak, Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı dördüncü ülke konumundaydı. 2012’nin ilk yarısında iki ülke arasındaki ihracat yüzde 37 oranında artış gösterdi. İhracat hacminin 10 milyar doları geçerek Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 10’una ulaşması muhtemel. Diğer bir önemli ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği’nin hala derin krizde olduğu düşünülürse, bu hiç de fena değildir. Türk müteahhitlik firmaları da Irak’ta oldukça etkin. Sadece 2012 yılında Türk müteahhitlik firmalarının Irak’a gerçekleştirdiği yeni inşaat projelerinin toplam değeri 1 milyar dolara ulaştı. Şaşırtıcı olan, 14 projenin tamamının nüfusun büyük çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Güney Irak’ta olmasıdır. Görünen o ki, ticaret mezhep ayrımı gözetmemektedir.

Tüm bunları akılda tuttuğumuzda, Irak hükümetiyle Ankara arasındaki son gerginlik daha talihsiz bir zamanda ortaya çıkamazdı. Suriye’nin bir süredir yangın yeri olduğu düşünülürse, Türkiye için güneye açılan tek kapı Irak’tır. Öte yandan, Ankara ile Bağdat arasındaki hararetli gelgitler Türkiye’yi yeni bir alternatif aramaya itmiştir. Mersin’den Mısır’daki Port Said’e ve oradan Ürdün Akaba’ya uzanan rota, Sina’da radikal İslamcıların artan terör faaliyetleri nedeniyle oldukça sorunludur. Bu şartlar altında, İsrail’le ilişkilerimiz donmuş olmasına rağmen Hayfa Limanı en tercih edilen rota haline gelmiştir. Tabii ne hikmetse, söz konusu olan ekonomiyse, İsrail’le işler aynı tas aynı hamamdır.

Irak’la ilişkilere neden bu kadar taktığımı sorabilirsiniz. Konunun detaylarını yeni yayımlanan bir TEPAV raporunda bulabilirsiniz: Mesele Kürt bölgesindeki petrol rezervleridir. Söz konusu Irak olunca, Türkiye’deki özel şirketlerin neden öncelikle sadece özel şirketler olduğunu anlamak halen güçtür. Ancak, bölgemizde genellikle olduğu gibi başkentlerin sürece dahil olması kaçınılmazdır.

Bu köşe yazısı 18.08.2012 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

Bağdat ile Ankara arasında artan gerginlik hayra alamet değildir. Tarih bize siyasi istikrarsızlık ve gerginliklerin iş dünyası için kötü olduğunu göstermektedir. Özellikle de piyasa ekonomisi bulunmayan bölgemizde… Türkiye’yi çevreleyen coğrafyada, komşu ülkelerin pazarlarına erişmek için başkentleriyle iyi geçinmeniz gerekir.

Birinci Bush yönetiminin 1991’de başlattığı ve bugün birinci Körfez Savaşı olarak hatırladığımız Çöl Fırtınası Operasyonu Türkiye’nin Irak piyasasına erişimini kesmişti. O zamanlar Irak, Almanya’nın ardından Türkiye’nin en büyük ikinci ticaret ortağıydı ve ticaret hacminin daha da artma potansiyeli oldukça yüksekti. Irak pazarı Türkiye pazarının doğal hinterlandı yahut uzantısı gibiydi. Türk müteahhitlik firmaları Irak’ta yapılacak projelere özellikle önem veriyor ve ülkeyi Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan kapısı olarak görüyordu. Bu potansiyel bir gecede yerle bir oldu.

İkinci Bush yönetiminin gerçekleştirdiği ikinci Amerikan operasyonu statükoyu değiştirdi. Irak üzerinden transit geçiş rotası artık yarı yarıya açık. Türkiye’nin ihraç edeceği ürünler sınır kenti Zako’ya gönderiliyor ve dağıtım oradan yapılıyor. Ticaret rakamları tekrar artış göstermeye başladı. 2010 yılı itibariyle Irak, Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı dördüncü ülke konumundaydı. 2012’nin ilk yarısında iki ülke arasındaki ihracat yüzde 37 oranında artış gösterdi. İhracat hacminin 10 milyar doları geçerek Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 10’una ulaşması muhtemel. Diğer bir önemli ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği’nin hala derin krizde olduğu düşünülürse, bu hiç de fena değildir. Türk müteahhitlik firmaları da Irak’ta oldukça etkin. Sadece 2012 yılında Türk müteahhitlik firmalarının Irak’a gerçekleştirdiği yeni inşaat projelerinin toplam değeri 1 milyar dolara ulaştı. Şaşırtıcı olan, 14 projenin tamamının nüfusun büyük çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Güney Irak’ta olmasıdır. Görünen o ki, ticaret mezhep ayrımı gözetmemektedir.

Tüm bunları akılda tuttuğumuzda, Irak hükümetiyle Ankara arasındaki son gerginlik daha talihsiz bir zamanda ortaya çıkamazdı. Suriye’nin bir süredir yangın yeri olduğu düşünülürse, Türkiye için güneye açılan tek kapı Irak’tır. Öte yandan, Ankara ile Bağdat arasındaki hararetli gelgitler Türkiye’yi yeni bir alternatif aramaya itmiştir. Mersin’den Mısır’daki Port Said’e ve oradan Ürdün Akaba’ya uzanan rota, Sina’da radikal İslamcıların artan terör faaliyetleri nedeniyle oldukça sorunludur. Bu şartlar altında, İsrail’le ilişkilerimiz donmuş olmasına rağmen Hayfa Limanı en tercih edilen rota haline gelmiştir. Tabii ne hikmetse, söz konusu olan ekonomiyse, İsrail’le işler aynı tas aynı hamamdır.

Irak’la ilişkilere neden bu kadar taktığımı sorabilirsiniz. Konunun detaylarını yeni yayımlanan bir TEPAV raporunda bulabilirsiniz: Mesele Kürt bölgesindeki petrol rezervleridir. Söz konusu Irak olunca, Türkiye’deki özel şirketlerin neden öncelikle sadece özel şirketler olduğunu anlamak halen güçtür. Ancak, bölgemizde genellikle olduğu gibi başkentlerin sürece dahil olması kaçınılmazdır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları