logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Güven Sak, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Rusya'dan neyimiz eksik ki bizim? 20/11/2010 - Okunma sayısı: 1076


'Yapısal reform olmadan pansuman tedbiriyle dünyanın onuncu büyük ekonomisi olunamaz.'

Dün Türkiye ekonomisinin nasıl dünyanın onuncu büyük ekonomisi olabileceğine değinmeye başlamıştım. "Afla ve lafla olmaz" demiştim. Bugün müsaadenizle devam edeyim. Neden afla olmaz? Arife günü mutasavver vergi affı ile ilgili olarak basın toplantısı vardı. Yaklaşık yirmi vergi affına bir yenisini ekliyoruz. Bekleyin yine yapacağız. Dikkat ettim, basın toplantısında yasalarla ve idarenin yeniden yapılanması ilgili bir değişiklik gündemde yoktu. Yenisine kısmet, iki yıla filan "yaptık, yine yaparız" diye "işte bu kez son" başlıklı bir yeni basın toplantısı ile bir devlet-millet kucaklaşmasını daha gerçekleştiririz, inşallah. Vergi sistemi üçüncü dünya ülkelerine benzeyen bir birinci lig ülkesi olmaz. Yapısal reform olmadan, pansuman tedbiri ile de dünyanın onuncu büyük ekonomisi olamayız.

Niteliksel sıçrama

Neden lafla olmaz? Türkiye gibi nüfusu 70 milyon, çalışan sayısı ise 25 milyondan az bir ülkenin dünyanın onuncu büyük ekonomisini inşa edebilmesi için niteliksel bir sıçrama gerçekleştirmesi gerekir. Alın şu Rusya meselesini mesela Rusya'da çalışan sayısı 69 milyon kişi. Bizim nüfus neredeyse buna eşit olduğuna göre, bizim ekonomimiz Rusya'dan daha büyük olacaksa, ki iddia odur, bu durumda, Türkiye özelinde, bir niteliksel dönüşüme ihtiyacımız vardır. Eğitim sisteminden, işgücünün beceri dönüşümüne; yargı sisteminden, vergi sistemine; enerji altyapısına; yerelden yönetim odaklı bir kamu reformundan, sanayinin işgücü gereksinimini dikkate alan bir komşu ülkelerden göç politikasına daha çok çalışmak gerekir. Kaybettiğimiz AB perspektifi tam da bu yapısal reform/niteliksel dönüşüm için gereklidir.

Geçen yazıda bana dokunan "Türkiye'den, BRIC artı T lafları yükseliyor ama Türkiye ekonomisi BRIC'in en yoksulu Rusya'nın ekonomisinden bile daha küçük" lafıydı. Ne bileyim? Belki bu topraklardaki "benimki seninkini döver" rekabetinin bir tezahürüdür ama öyle işte. Belki de Rusya'yı hâlâ o eski Doğu Alman fıkrasındaki bir ülke gibi düşünüyor olmamdır mesele.

Fıkra şöyle: Doğu Almanya vatandaşlarından biri uzun süre iş aradıktan sonra Sibirya'da iş bulmuş. Sibirya'ya gitmeden arkadaşlarıyla vedalaşıyor. Oralarda her tür muhaberatın okunduğunu da biliyor. Aynı şimdi bizlerin "Cep telefonu ile ne konuşulur?" tribi gibi yani. Arkadaşlarıyla bir kod üzerinde anlaşmışlar. Buna göre, dostumuz, mektuplarını mavi mürekkeple yazarsa, yazdıkları doğru. Yok, mektup kırmızı mürekkeple yazılmışsa, okuduğunuza inanmayacaksınız. Neyse, bir süre sonra ilk mektup gelmiş. Mektup mavi mürekkeple yazılı. "Arkadaşlar burada bulduğum iş son derece iyi. Kaldığımız yer rahat ve sıcak, soğuğu hiç hissetmiyoruz. Sibirya çok güzel." Okuyanlar "Allah, Allah" der gibi bakmaya başlamışlar. Mektup mavi. "Amerikan filmi vizyona girer girmez burada. Mağazalar dolu. Allah sizi inandırsın, bir tek kırmızı mürekkep bulmak mümkün olmuyor. O da artık keyfe keder." İşte benim kafamdaki Rusya imgesi hâlâ biraz böyle.

Nasıl olmasın? Siz hiç Mihail Hodorkovsky davasını izliyor musunuz? Vergi cezası davası diye başlayan dava uzuyor. Hodorkovsky, cezası bittiği için ya da mahkemede konuşulacak bir konu kalmadığı için, dışarı çıkacak gibi oldukça, savcı, "pardon, bir de yüce mahkemenin dikkatine sunmak istediğimiz yeni bir suçlama dosyamız var, efendim" diyor. Adam içeride yatıyor. İşte Rusya böyle bir yer. Bizim Rusya'dan neyimiz eksik ki? Daha çok çalışmamız lazım çok.


Bu köşe yazısı 20.11.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları