logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Fatih Özatay, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Türkiye'nin ilerideki önemli sorunu 19/04/2009 - Okunma sayısı: 794

 

Küresel krizin şiddetlenmesiyle birlikte, yani 2008'in ikinci yarısının ortalarında Türkiye için başlıca iki olumsuz gelişmeden korkuluyordu: İhracatta hızlı bir düşüş ve dış kaynak olanaklarının azalması. Bunların yaratacakları etki açıktı: Daha az üretim, daha çok işsizlik.
Hafta içinde katıldığım bir panelde, bir konuşmacı ihracattaki gelişmelerin bu olumsuz beklentileri haklı çıkardığını, ancak aynı yargının dış kaynak açısından çok da doğru olmadığını belirtti. Tablo 1'de şirketlerimizin toplam net dış borçlanmaları (yeni borçlanma eksi borç geri ödemesi), buldukları uzun vadeli yeni dış borçlar (kullanım), dış borç geri ödemeleri ve borç çevirme oranları veriliyor. İlk sütundaki toplama net kısa vadeli borçlanma da dahil. Son sütunda yer alan uzun vadeli borç çevirme oranı ise yeni bulunan borcun (kullanımın) geri ödemeye bölünmesiyle elde ediliyor.

Gerçekten de şirketler kesiminin borç çevirme oranı son dört ayda yüzde 85 dolayında. Bunun böyle olması açık ki yurtiçi döviz piyasalarına önemli bir baskı yaratmıyor. Tablonun 'geri ödeme' sütununa bakınca, son dört ayda şirketlerin 10 milyar dolar kadar dışarıya borç ödemesi yaptığını görüyoruz. Bu miktarın yüzde 85'ini değil de mesela yüzde 25'ini yeni dış borçla karşılasalardı, açık ki yurtiçi döviz talebi de artacaktı.
Buraya kadar tamam. Ama, evet yine bir 'ama' var; girişte sözünü ettiğim korku asıl olarak büyümeyle alâkalıydı. Şirketlerin yatırım yapmak ya da işletme sermayesi olarak kullanmak için temin edecekleri kaynakların azlığı/çokluğu sorunuyla ilgiliydik.

Bu çerçevede bakıldığında, önemli bir süre daha bizimle beraber olacak ana sorunumuz hemen ortaya çıkıyor. Birinci durum: 100 dolarlık borç ödemem var, 120 dolar yeni borç buldum. İkinci durum: 1000 dolar borç ödemem var, 1200 dolar yeni borç buldum. Her ikisinde de borç çevirme oranım aynı: Yüzde 120. Hangisinde daha fazla dış kaynak bulmuş oluyorum?

Kısacası, oranlardan farklı olarak bir de miktarlara bakmakta yarar var. Böyle bakınca olumsuz gidişat net biçimde ortaya çıkıyor. Şirketler kesimi, 2007'de her ay, vadesi gelen borcunun ortalama olarak 2.16 milyar dolar üzerinde taze dış kaynak bulmuş. Bu sadece 2007 için de geçerli değil. Daha önceki yıllarda, bu düzeyde olmasa da yine önemli taze dış kaynak girişi olmuş ülkeye. Böyle bir imkân yok artık.

Tamamlayıcı olsun diye Tablo 2'de bankacılık kesimi için de aynı veriler gösteriliyor. Şirketlerin durumundan farklı olarak bu kesimin borç çevirme oranı son üç ayda önemli ölçüde düşmüş durumda. Bunun şirketlerimize daha az iç kaynak şeklinde yansıyacağı açık.

Şu soruyu giderek daha fazla sormamız gerekiyor: İç tasarrufları yetersiz olan ve daha hızlı büyüyebilmek için dış kaynağa ihtiyacı olan Türkiye, dış kaynak miktarının (küresel kriz bitse bile) eskisi gibi olmayacağı dikkate alındığında, bu kaynakları nasıl bulacak? Kısacası, dönüp dolaşıp yapısal sorunlarımıza ve onları çözmek için gerçekleştirmemiz gereken mikro reformlara geliyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı 19.04.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları