Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Dilek Özçelik'in derdini unutmayalım lütfen

    Güven Sak, Dr.14 Mayıs 2013 - Okunma Sayısı: 2062

    Sizce kimler Türkiye'nin yüksek teknolojili bir ülke olmasını istemiyor? Merak edenler Meclis zabıtlarından izleyebilir.

    Bir devlet büyüğümüzün sözü hep aklımdadır. Devletin bir işi şimdilik iyi yapıyor olması, o işin doğru yapıldığı anlamına gelmez. Kokusu orta vadede mutlaka ortaya çıkar. Görünmeyen yanı görünür. Sağlık politikamız ve kamunun ilaç fiyatlama politikası ortada. Ben boşuna 1930 model sağlık politikası demiyorum. Bugün size bir örnek üzerinden anlatayım. Siz karar verin.

    Bulunamayan ilaçlar ile ilgili meseleyi, Türkiye, geçenlerde, kanser tedavisi gören, Dilek Özçelik sayesinde öğrendi. Ama sonra unuttu. Gerçi meseleyi büyüten, Dilek Hanım’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanı’ndan yardım istemesi olmadı. Sayın Bakan’ın “İlaç bulunmuyor” talebine, ne olduğunu anlamadan, cebinden para çıkarıp vermesi nedeniyle konu kendiliğinden büyüyüverdi. Halbuki Dilek Hanım’ın derdi, parasını bile versek, memlekete ilaç gelmiyor demekti. Doğru ya, ilacın parasını Türkiye’de esas olarak devlet ödüyor. Ana alıcı devlet olduğu için de ilaç fiyatlarını devlet belirliyor. Şirketlerden her bir ilaçta ne kadar ıskonto ile alım yapacağını hep devlet söylüyor. Devlet fiyatı yanlış koyarsa da mal ortalıkta bulunmuyor. Dilek Hanım’ın söylemeye çalıştığı işte tam da buydu: Sağlık sisteminde bazı ilaçlarda fiyat ve ıskontolar nedeniyle kimse o ilacı getirip satmak istemiyor. Kamu eliyle getirip satmaya kalktığınızda da kuyruk olmadan ilaca ulaşmak mümkün olmuyor. Ortada bir sistem tasarım problemi bulunuyor.

    Neydi Dilek Hanım’ın derdi? TEPAV analistlerinden Selin Arslanhan Memiş’in çalışmasına bakalım. Dilek Özçelik, Dakarbazin etken maddeli Deticene adlı ilacı piyasada kolaylıkla bulamıyordu. Bu ilaç, malin melanom, Hodgkin ve non-Hodgkin lenfoma tedavisinde kullanılıyor. Fransız bir firmanın ilacı ve mevcut fiyatlama politikası nedeniyle, normal yollardan, Türkiye pazarına getirilmiyor. Fakat bir süredir kamu tarafından hastalara ulaştırılması sağlanıyor ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yurtdışı ilaç listesinde (SUT eki) yer aldığından, bedeli de SGK tarafından ödeniyor. Deticene’nin (100 mg 10 flakon/kutu) maliyeti 2006’da 97 TL idi. 1930 model sağlık politikası nedeniyle almadan vermenin Allah’a mahsus olduğunu unutan Sağlık Bakanlığı, deniz bitip, kaynak tükenince, dönüp, özel hastaneler ve ilaç şirketlerinden sürekli ıskonto istemeye başladı. 2011 yılı sonunda, kamu fiyatı 37.5 TL’ye düştü. 1 Mayıs 2013’te ise ilacın fiyatı 41.5 TL’ye yükseltildi. Ama olan oldu. Özel kanallardan ilaç Türkiye’ye gelmemeye başladı. Şimdi geliyorum işin şaka gibi bölümüne: Artık ilaç kamu tarafından getirtiliyor ve SGK’nın bu yolla getirilen ilaca ödediği fiyat 48 Euro. Yani neymiş? Yaklaşık 106 TL ödüyoruz. Zaten 97 iken, şimdi maliyeti oldu 106 TL. Ayrıca Dilek Hanım’ın vurguladığı gibi ilaç istenildiğinde bulunmuyor. Şaka gibi yani. Madem yüzme bilmiyordun, niye çıktın kavağa!

    1930 model sağlık politikası uygulamasının en kötü sonucu ilacın bir süre için ortalıktan çekilmesi değildir. İlaç dağıtım kanalında kamunun güçlenmesi de değildir. Bana kalırsa, bugün karşı karşıya olduğumuz temel problem sağlık politikasının ve ilaç sanayiinin geleceğinin bütçe odaklı olarak tasarlanıyor ve düşünülüyor olmasıdır. Ben ilaç firması yetkilileri ile konuşuyorum. Sektörün geleceği sanki ilaç fiyatlama politikasına dayalıymış gibi konuşuyorlar. Kamudaki karar alıcılarla konuşuyorum. En önemli mesele buymuş gibi konuşuyorlar. Değildir. Hatırlayın, 1990’larda IMF ile yapılan anlaşmalara uygun olarak, sosyal güvenlik sistemimizi yalnızca bütçe odaklı olarak yeniden tasarlamıştık. O gün de hata yapıyorduk. Bugün de öyle yapıyoruz. Yanlış yapıyoruz.

    İlaç fiyatlama politikasında bir hata var ki, bazı ilaçları bulmak zor oluyor. Devlet, dolduramayacağı bir boşluk yaratmış gibi duruyor. Bu bir. Biyoteknoloji, Türkiye’nin yüksek teknolojiye girişi için önemli bir araç olabilir. İlaç sektörü, Türkiye’nin yüksek teknolojiye geçişi için önem taşıyor. İlaç fiyatlama politikası ile geleceğimizi baltalıyoruz. Yetmiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülen yeni Patent Yasası’nda biyoteknolojik araştırma ve buluşlara yer vermiyoruz. Sizce kimler Türkiye’nin yüksek teknolojili bir ülke olmasını istemiyor? Merak edenler Meclis zabıtlarından izleyebilir. Ne düşündüklerini anlatırlarsa ben de duymuş olurum.


    Bu köşe yazısı 14.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

     

    TEPAV Analisti Selin Arslanhan Memiş'in ilgili çalışmasına ulaşmak için tıklayınız.

    Etiketler:
    Yazdır