Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Küreselleşmenin zararları (2)
    Fatih Özatay, Dr. 27 Nisan 2009
    Küreselleşmenin zararları diye başlık atıyorum iki gündür. Oysa zararından çok yararı olduğunu düşünüyorum. Ülkeler arasında dış ticaretin giderek artması, tedarik zincirlerinin eklemlenmesi, hatta finansal sermaye akımının artması ve akışkanlık kazanması...Evet, 'hatta' dedim. Çünkü küreselleşmenin bu biçiminin oldukça tehlikeli olduğunu da biliyoruz. En azından Türkiye'de yaşadığımız krizler bize bunu gösterdi. Yetmedi, şimdi yaşadıklarımız bir daha gösteriyor. [Devamı]
    Bankacımız siyah giydiyse o gün bekleyişler kötü, gri giydiyse güzel
    Hasan Ersel, Dr. 27 Nisan 2009
    Bekleyişlerden söz edenler neyi kastediyor? Bilançoyla mı, gelir tablosuna mı, yoksa varlık fiyatlarına dair olanlardan mı? Bankacımızın hangi tür bekleyişlerine önem verdiğini kestirebiliyor muyuz? Yaşadığımız krizden nasıl kurtulabileceğimizden söz edenlerin bir kısmı, olayın en büyük açıklayıcısının "bekleyişler" olduğunu söyleyip, "bekleyişlerin düzeltilmesiyle" bunun sağlanabileceğini iddia ediyor. Bu görüşü ileri sürenlerin en azından şu soruları yanıtlamalarını bekliyorsunuz: Bu bekleyişler nasıl oluşuyor? Oluştuktan sonra kolay değişiyor mu, yoksa inatçılar mı? Değişmeleri neye bağlı? Teselli edici öğütlerle mi değişecekler, yoksa dönüşü olmayan bir yola girdiklerini iyice görmelerini sağlayacak köklü değişimler sonucunda mı? Doğrusu, bu soruların sorulup sorulmadığından [Devamı]
    Küreselleşmenin zararları
    Fatih Özatay, Dr. 26 Nisan 2009
    İhracatımızın milli gelire oranı 2000 yılında yüzde 10.4 düzeyindeydi. Bu oran sonra giderek yükseliyor; mesela, 2005'te yüzde 15.2, 2008'de ise yüzde 18 oluyor. Bu gelişme karşısında sanıyorum şunu söyleyebiliriz: Üretimimiz eskiye kıyasla ihracat düzeyimizden önemli ölçüde etkilenmeye başladı son yıllarda. 1980'lerin neredeyse tümünü kapsayan Latin Amerikan borç krizi dikkate alındığında bu gelişme oldukça sevindirici. 1982-1989 döneminde Latin Amerika ülkelerinin çoğu borçlarını ödeyemez duruma düştüler. Sorun yaşayan ülkelerin ortak özelliklerinin başında dış borçlarının (şimdikinden farklı olarak devletten devlete borçlardı çoğunlukla) ihracatlarına oranlarının yüksek düzeylerde olması geliyordu. Oysa dış borçlarının düzeyi ihracatlarına kıyasla düşük olan, dolayısıyla borç [Devamı]
    Kamu müdahalesi kurumsal değişiklik gerektirir
    Hasan Ersel, Dr. 24 Nisan 2009
    KEP'te 2009 için öngörülen bütçe açığının GSYH'nin yüzde 5'i olacağı (Bir önceki yazımda, benden kaynaklanan bir yazım hatası sonucunda, anlamsız derecede düşük bir rakam yer almıştı. Özür dilerim.) belirtiliyor. Öte yandan KEP, 2009'da ekonomideki daralmanın GSYH'nin yüzde 3,5 düşmesiyle sınırlı kalacağını ileri sürmektedir. Geçen yazımda da belirttiğim üzere, bana bu ikisini aynı anda sağlamak, içinde olduğumuz koşullarda, olanaklı görünmüyor. Krizden giderek daha çok etkilenmeye başladığımızı göz önüne alırsak, 2009 için hem daha sert bir daralma hem de daha büyük bir bütçe açığı beklemek gerçekçi olacak. Ekonomiyi canlandırmak amacıyla bazı harcamaların artırılmasının kurumsal boyutu üzerinde durmak istiyorum. [Devamı]
    Daha kötüsü olabilir mi?
    Fatih Özatay, Dr. 23 Nisan 2009
    Bayram günü sevimsiz bir başlık oldu; ama ne yapayım ki mevcut durum böyle bir soruyu haklı çıkarıyor. 'Daha kötü'den kasıt, 2009 gerçekleşmelerinin sizinle bu köşede paylaştığım büyüme ve işsizlik tahminlerinden daha kötü olması ihtimali. [Devamı]
    Piyasalar açılmaya başladı mı
    Güven Sak, Dr. 23 Nisan 2009
    Yoksa piyasalar açılmaya mı başladı? Siz de etrafta bir hareketlilik hissetmiyor musunuz? Biz, son günlerde, artan bir biçimde, işlerin açılmaya başladığına dair rivayetler işitiyoruz. Acaba ne oluyor? Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Bize kalırsa ortada açılan bir piyasa filan yok. Daha çok siftahsızlık nedeniyle sıkılan işletme sahipleri daha fazla risk almaya istekli hale geliyorlar. Ne oluyor? Bundan birkaç ay önce "Ne olur ne olmaz?" diye kabul edilmeyen vadeli çekler yeniden devreye girmeye başlıyor. Kredili mal satışları yeniden başlıyor. Stoktaki malını ne yapacağını bilmeyenler "Canım, turşusunu mu kuracağız. Hele bir malı elden çıkaralım. Belki ödemeyi zaman içinde alırız" demeye başlıyorlar. Pek o kadar da rasyonel davranmıyorlar. Bu ortamda daha fazla risk a [Devamı]
    KEP, beklenen çıkış yolu stratejisi değildir
    Güven Sak, Dr. 21 Nisan 2009
    Türümüz böyledir işte. Yıkıntının ortasında hemen bir "yeşil filiz" arayışına girer. Hatırlayın "soğuk savaş" döneminin atom bombası sonrası mavi yerküremizde yaşam filmlerini. İnsanlar sığınaklardan çıkardı. Yıkılmış kentlerin içinde dolanırlardı. Harabeye dönmüş kocaman kocaman binaların çelik iskeleti üzerinde yeşil filizler olurdu. Hayat yeniden başlardı. Her felaket filmi yeşeren umutla biterdi. Türümüzün temel özelliği budur işte: Biz ileriye umutla bakabilen bir türüz. Umut bize en olmadık zamanda yaşama enerjisi verir. Bu iyidir. Gereklidir. Krizle başedebilmek için gereken enerji, zaten genlerimizdedir. Gerekli olmasına gereklidir ama kesinlikle yeterli değildir. Kul yapısı krizden, ancak kul yapısı bir çıkış yolu stratejisi ile çıkılır. Türümüzün genlerinde varoluştan [Devamı]
    Kötümserlikle başarılı olunmaz ancak iyimserliğin dozu da kaçırılmamalı
    Hasan Ersel, Dr. 20 Nisan 2009
    Topluma kötümserlik aşılayarak iktisat politikasında başarılı olunamaz. Bu doğru. Ancak iyimserliğin dozu kaçınca, iktisadi karar birimlerinin düş kırıklığına uğraması, dolayısıyla güvensizliğin artması olasılığı yükselir. O zaman da iktisat politikası başarısız olur. KEP'in orta dönemli öngörüleri çerçevesindeki değerlendirmelerime devam etmek istiyorum. Öncelikle nisan ayında olduğumuzu anımsatayım. Yılın dört ayı geçti. Bundan sonra alınacak önlemlerin etkilerindeki gecikmeler de göz önüne alındığında, 2009'da ekonomide canlanma beklemek pek gerçekçi değil. Zaten KEP de büyümenin 2010'da başlayacağını öngörüyor. Peki, 2009 için öngörülen GSYH'nin sadece yüzde 3,6 daralması öngörüsü gerçekçi mi? Geçen yazımda bunu "iyimser" bulduğumu ama "Bu hiçbir biçimde olmaz" diyemeyeceğim [Devamı]
    Türkiye'nin ilerideki önemli sorunu
    Fatih Özatay, Dr. 19 Nisan 2009
    Küresel krizin şiddetlenmesiyle birlikte, yani 2008'in ikinci yarısının ortalarında Türkiye için başlıca iki olumsuz gelişmeden korkuluyordu: İhracatta hızlı bir düşüş ve dış kaynak olanaklarının azalması. Bunların yaratacakları etki açıktı: Daha az üretim, daha çok işsizlik. Hafta içinde katıldığım bir panelde, bir konuşmacı ihracattaki gelişmelerin bu olumsuz beklentileri haklı çıkardığını, ancak aynı yargının dış kaynak açısından çok da doğru olmadığını belirtti. Tablo 1'de şirketlerimizin toplam net dış borçlanmaları (yeni borçlanma eksi borç geri ödemesi), buldukları uzun vadeli yeni dış borçlar (kullanım), dış borç geri ödemeleri ve borç çevirme oranları veriliyor. İlk sütundaki toplama net kısa vadeli borçlanma da dahil. Son sütunda yer alan uzun vadeli borç çevirme oranı [Devamı]
    Katılım öncesi ekonomik programa göre büyüme
    Hasan Ersel, Dr. 17 Nisan 2009
    Nihayet, hükümetin orta dönemde iktisat politikasını dayandıracağı çerçevenin ne olabileceği hakkında fikir verebilecek bir belge yayımlandı. Bu belgenin adı "2008 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı" (KÖEP). Bu belgeye dayanarak hükümetin 2009-2011 dönemindeki büyüme projeksiyonlarını ele almak istiyorum. KÖEP'e göre GSYH, 2009 yılında yüzde 3,6 düşecek ancak 2010 yılında itibaren tekrar büyümeye başlayacak. Büyüme hızı 2010 yılında yüzde 3,3 gibi iddialı olmayan düzeyde kalacak; 2011 yılında ise yüzde 4,5'e yükselecek. Bu öngörülerin belli oranda iyimser olduğunu söylemek olanaklı. Ama "gerçek dışı" diye bir tarafa atılabilecek ölçüde değil. Önce 2009 büyüme tahminine bakalım. TEPAV'ın yaptığı benzetim (simülasyon) çalışmasından hareketle bazı iktisat politikası kararları yü [Devamı]