Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Pasif kalanın ilerideki sorunu ne olacak?
    Fatih Özatay, Dr. 01 Ekim 2009
    Şöyle internette dolaşıp, "yükselen ekonomiler sınıfına girdiği söylenen ülkeler krizde ne yapmışlar" diye bakınca insan üzülüyor. "Krize tepki vermek açısından neden bu kadar pasif kaldık?" sorusu hemen akla geliyor. Küresel kriz nedeniyle çoğu ülke küçüldü. Bazıları küçülmese de, potansiyellerinin oldukça altında büyüdü. Bu durum bir ölçüde 2010'da da devam edecek. Bu sevimsiz gidişata karşı yapılabilecek iki şey var. Pasif yaklaşım: "Ne yapalım başımıza gelen dışarıdan geldi; dışarısı toparlanınca biz de toparlanırız." demek. Aktif yaklaşım: "Elâlem toparlanana dursun, ben kendi işime bakayım; bana yönelik risk algılamasını yükseltmeden olanaklarımı sonuna kadar zorlayarak iç talebi artırıcı önlemler alayım." şeklinde düşünmek. Eğer ikinci yolu seçiyorsanız, elbette asıl işini [Devamı]
    Programın başarısı ve dış koşullar
    Fatih Özatay, Dr. 29 Eylül 2009
    Orta Vadeli Program'ın üçüncü bölümü 'makroekonomik politika ve hedefler' başlığını taşıyor. Bu bölümün ikinci paragrafında dünya ekonomisine ilişkin kısa bir değerlendirme var: "Ülkemizin küresel krizin etkisinden çıkışı dünya ekonomisindeki gelişmelerle yakından ilişkilidir. Programda yer alan hedefler, dış ekonomik konjonktüre ilişkin öngörüler de dikkate alınarak belirlenmiştir. Uluslararası kuruluşların son tahminlerinde dünya genelinde 2009 yılının son çeyreğinden itibaren toparlanmanın başlayacağı ve 2010 yılından düşük seviyede de olsa pozitif bir büyüme gerçekleşeceği öngörülmektedir..." Programda 2010 sonrası için bir değerlendirme yapılmıyor ve bir sonraki paragrafta "Dünyaya ilişkin beklentiler ve alınacak tedbirler çerçevesinde program döneminde ekonomik büyüme ve ka [Devamı]
    Türkiye G-20'de neden daha aktif değildir
    Güven Sak, Dr. 29 Eylül 2009
    Türkiye'nin G-20 içinde yer alıyor olması önemlidir. Bir adım daha gidelim: Türkiye'nin bu günlerde G-20 içinde yer alıyor olması önemlidir. Dünyamızda iş yapma biçimi 2008 krizi ile birlikte bu günlerde değişmektedir. Bu çerçevede, G-20, yeni küresel iktisadi yapılanmanın mimarisinin şekilleneceği bir platforma dönüşme eğilimindedir. Pittsburgh toplantısında, ileriye yönelik iktisat politikası koordinasyonu konusundaki kararlara bu çerçevede bakılmalıdır. G-20'ye dahil olmak demek, bu çerçeveden bakıldığında, yeni küresel düzenin biçimlenme sürecinde etkili olabilme imkânıdır. Ancak Türkiye aktif bir G-20 üyesi ülke görünümünde değildir. En azından şimdilik değildir. Peki, neden bu böyledir? Bugünkü sohbetin konusu tam da budur. Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Sorudan [Devamı]
    Gayri safi yurtiçi hasıla ölçütü gelişmeyi ölçmede yetersiz mi
    Hasan Ersel, Dr. 28 Eylül 2009
    Sabit fiyatlarla hesaplanan GSYH'deki yüzde değişme olarak ölçülen büyüme hızının yükselmesi başta iktidar olmak üzere herkesin yüzünde gülümsemelere yol açarken, tersine bir hareket olunca yüzler asılıyor ve parmaklar hükümete doğru sallanmaya başlıyor. Fakat şimdi iktasatçılar bu kavramı tartışmaya açtı.   2008 yılının şubat ayında Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, üç seçkin iktisatçıdan bir komisyon oluşturup gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) kavramının iktisadi başarımın ve toplumsal gelişmenin bir göstergesi olarak yeterliliğinin değerlendirilmesini istemiş. Bu komisyona verilen görev GSYH'nin ölçümünde karşılaşılan sorunların ortaya konulmasını kapsadığı gibi, yeni seçeneklerin önerilmesi, değişik ölçme yöntemlerinin yapılabilirlikleri açısından kaşılaştırılması da var.   [Devamı]
    Programın başarı koşulları ve IMF
    Fatih Özatay, Dr. 27 Eylül 2009
    Bu ayın ortasında açıklanan Orta Vadeli Program'ın başarı koşullarını tartışmaya başlamıştım. Son yazımda değindiğim koşullar şunlardı: Maliye ve para politikası değişkenlerine ilişkin 2010-2012 için verilen sözlerin 'yapılabilir' olması gerekiyor. İkincisi, bu değişkenlerle büyüme ve işsizlik oranları gibi herkesi ilgilendiren değişkenler arasında bir ilişki olmalı ki, 'yapılabilirlik' bir işe yarasın. Bu iki koşulun yerine gelmesi açısından bir sorun yok gibi görünüyor. Üçüncü ve yerine getirilmesi asıl zorlu olan koşul, para ve maliye politikasına ilişkin değişkenleri söz verdiğimiz düzeylerde tutacağımıza dair güven sağlamak. Orta vadeli mali kural uygulamasına sağlam bir yasal altyapı ile geçilmiş olsaydı bu açıdan içimiz rahat olacaktı. Burada bir risk var; ama gerekli yas [Devamı]
    İhracatçılar desteklenmeden işsizlik zor azalır
    Güven Sak, Dr. 26 Eylül 2009
    Türkiye'de ve dünyada alışık olmadığımız bir dönemden geçiyoruz. Eski alet kutusunun anlamını yitirdiği noktadayız. Bu dönemin dinamiklerini eskiden kullandığımız kavramlarla niteleyebilmemiz mümkün değil. Tembel iktisatçıların söylediklerine hiç girmeyip, sorumuzu soralım: Böyle bir dönemde ekonomiye nasıl bakmak gerekir? Gayet basit: İşsizlik ve istihdam verilerinin bize neler söylediğini daha iyi analiz etmeye çalışarak. Kalanı kocaman bir boş laftır. Bugünlerde bir iktisatçı sizlere, "Büyük bir kur hareketi olmadı, demek ki IMF'ye ihtiyaç yokmuş" diyorsa, ya okumakta olduğunuz yazıyı tam orada okumayı kesin ya da izlediğiniz televizyon kanalını hemen değiştirin. Tabii canınız boş laf dinlemek istemiyorsa, öyle ya, bazen mırıl mırıl boş laf dinlemek hoş bile gelebilir. Koca [Devamı]
    G-20 ve Türkiye
    Hasan Ersel, Dr. 25 Eylül 2009
    G-20 toplantısına ilgi çekmeye yönelik çabalar yoğun. Özellikle de ABD'de. G-20 toplantısında hangi kararların alınacağı ya da alınması gerektiği konusunda kafa yoran, kalem oynatanların sayısı epeyce fazla. Ancak olayın ilginç bir yönü daha var: G-20'nin resmi hiçbir kimliği yok. Özüne bakarsanız, bazı ülkeler, kendi aralarında dünyanın ekonomik sorunlarını görüşüp tartışmakta yarar görmüşler. Onu yapıyorlar. Olup biten bu. Aslında G-20 adı bile pek doğru değil. "G-20 küsur" demek gerek. Çünkü bu grubun üyeleri 19 ülke, Avrupa Birliği ve bazı uluslararası kuruluşların yöneticileri. Peki kim seçmiş bu üyeleri; özellikle de ülkeleri? 1999'da G-7 toplantısında kararlaştırılmış. Ölçüt dünya ekonomisinde GSYH ile ölçüldüğünde en büyük ağırlık taşıyan 31 ülkeden birisi olmak. Bu durumda akla bu [Devamı]
    Programın başarı koşulları
    Fatih Özatay, Dr. 24 Eylül 2009
    Orta Vadeli Program'ın (OVP) 2010-2012 dönemi için büyüme öngörüleri şöyle: 2010: Yüzde 3.5, 2011: Yüzde 4, 2012: Yüzde 5. Bu öngörüler gerçekleşirse büyüme hızımız program döneminin ilk iki yılında potansiyelinin altında kalacak, son yılında ise potansiyeline yaklaşacak. Küresel deneyimden biliyoruz ki işsizliğin kriz öncesindeki düşük düzeyine gelmesi, milli gelirin kriz öncesindeki yüksek düzeyine geri dönmesine kıyasla çok daha uzun sürüyor. OVP'nin bu deneyime uygun olan işsizlik öngörüleri ise şöyle: 2010'da yüzde 14.6, 2011'de yüzde 14.2 ve 2012'de yüzde 13.3. Kriz öncesinde, 2007'de bu oran yüzde 10.3 düzeyindeydi. Özet olarak, potansiyel büyüme hızımıza üç yıl sonra ulaşacağımız ve işsizlik oranının bu sürede kriz öncesi düzeyine dönmek bir tarafa, onun 3 puan üzerinde [Devamı]
    Brezilya'nın notu yükselirken bizim görünümümüz olumluya döndü
    Güven Sak, Dr. 24 Eylül 2009
    Şeker Bayramı tatili gelişmeleri unutturmamalı. Bu ara pek çok olumlu gelişme izledik. Dünyada sanki işler daha olumluya döner gibi öyle değil mi? Gelin buradan başlayalım. Öncelikle Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Sayın Ali Babacan'ın yoğun çabaları ilk meyvelerini verdi. Kamu maliyesinde inkâr dönemi sona erdi. Arada Katılım Öncesi Ekonomik Program (KEP) ile de inkârdan dönüyor gibiydik ama aynı dönemde hem hükümet hem de bürokraside ayrıntılı değişiklikler yapıldı. Ekonomi bir süre ikinci planda kaldı. OVP ile birlikte, mali vaziyetteki inkârcı yaklaşımın yerini kabule bırakması ile kamu maliyesindeki felaket hepimiz için görünür hale geldi. Esasen, bundan önce TEPAV raporlarında ortaya konulan mali görünümle kamunun kendi raporlarında ortaya konulan mali görünümün birb [Devamı]
    OVP ve Merkez Bankası bağımsızlığı
    Fatih Özatay, Dr. 21 Eylül 2009
    2001 krizi sonrası uygulanmaya başlanan 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın en önemli unsurlarından biri Merkez Bankası'nın bağımsızlaştırılmasıydı. Bağımsızlık merkez bankalarının başlarına buyruk davranmaları anlamına gelmiyor. Çoğu ülkedeki ve bu arada bizdeki uygulama şöyle: Yasaları, merkez bankalarının ana amaçlarının fiyat istikrarının sağlanması olduğunu belirtiyor. Bu çerçevede hükümetler onlara yıllık ve orta vadeli bir enflasyon hedefi veriyorlar. Bazı durumlarda merkez bankalarının da görüşlerini alarak hedefi saptıyorlar. Ama sonuçta asıl sorumluluk hükümetlerin. Yani 'davul kimin boynundaysa tokmak da onda.' Bu hedef saptandıktan sonra, hedefe uygun teknik ayrıntılar, diğer bir ifadeyle para politikasının uygulanması merkez bankalarına bırakılıyor. Hedeflerden sapm [Devamı]