Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    İhracatın finansmanı sorunu
    Hasan Ersel, Dr. 31 Mayıs 2010
    Değişen dünya koşullarında ihracatımızı artırmanın pek de kolay bir iş olmadığı anlaşılıyor. Bunun için ihracatımızın artmasını zorlaştıran etmenlere bakmak, bunlardan hangilerini etkileyebileceğimizi saptamak gerek. TEPAV'ın bir süre önce yayımlanan bir araştırması bu konuda yardımcı olabilecek nitelikte. (S. Kalkan, H.Ç. Dündar ve A. Dinççağ; Türkiye'de Dış Ticaret ve Dış Ticaret Finansmanı-İhracattaki Düşüşte Finansman Sıkıntısı Ne Kadar Etkili? TEPAV Politika Notu, Mayıs 2010.) Bu çalışma, Nisan 2010'da 40 büyük ihracatçı firma ve dış ticaret finansmanına aracılık eden 5 bankaya uygulanan bir anketin sonuçlarını değerlendiriyor. İlk önemli saptama, bilineni doğruluyor: 2009 yılında ihracatımızda önemli düşme (yüzde 23) olmuştur. İhracatımızdaki düşüşün en önemli nedeni yeni [Devamı]
    Sonuç aynı, nedenler farklı
    Fatih Özatay, Dr. 30 Mayıs 2010
    Nisan ayının birinci gününden bu yana, aralıklarla, 2001 krizi ile küresel kriz sırasında yaşananları karşılaştırdım. Bugün bu karşılaştırmanın sonuçlarını özetlemek istiyorum. Sonuçları bir de kriz öncesinin koşullarını (başlangıç koşullarını) dikkate alarak değerlendirmek gerekiyor. O, da yarınki yazının konusu. Önce hem hareketin yönü hem de şiddeti açısından benzerlikler: Bu çerçevede iki benzerlik var: Birinci benzerlik, gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) hareketlerinde göze çarpıyor. Her iki krizde de zirveden dibe geçen süre aynı (dört çeyrek). Dibe vurduktan sonra ekonominin toparlanma hızı da benzer. Bu açıdan tek fark, son krizdeki dip noktasının 2001'e kıyasla biraz daha derin olması. İkinci benzerlik ise işsizlik oranındaki artışta: Her iki krizde de önemli ölçüde s [Devamı]
    Solcu Lula'nın Tahran'da ne işi var
    Güven Sak, Dr. 29 Mayıs 2010
    Yoksa sağcı Erdoğan'ın Tahran'da ne aradığı herhalde açık olmalı. Öyle değil mi, efendim? Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin geçici üyelerinden biri. Üstelik NATO üyesi bir ülke. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, üstüne üstlük, İran'ın da komşusu. Şimdi bu şartlar altında, yanı başımızda bela varken, Tayyip Bey Tahran'a gitmeyip de nereye gidecek? Solcu Lula'nın Tahran'da ne aradığını sorgulayabilirsiniz. Ama Tayyip Erdoğan'ın oradaki varlığını galiba sorgulamamak gerekir. Gelin bakın neden öyle gerekir? Tahran'da olup biteni bir de benden dinlemek isteyenleri aşağıya bekleriz efendim. Türkiye, İran sınırı yüzyıllardır değişmedi. Neden değişmedi? Bir dostluk ve barış sınırı olduğu için mi? Yok canım, ülkeler arasında öyle şeyler dün de olmazdı, bugün de yok. Türkiye-İr [Devamı]
    Yüzde 10: Mevsimle gelen mevsimle gider
    Fatih Özatay, Dr. 27 Mayıs 2010
    Hafta başında Başbakanımızın bir açıklaması basında yer aldı. Bu açıklamada, ocak döneminde yüzde 14.5, şubat döneminde ise yüzde 14.4 olarak açıklanan işsizlik oranının yaz aylarında yüzde 10 dolaylarına gerileyebileceği belirtilmiş. Olabilir mi? Mayısın sonundayız. Şimdi işsizliği azaltmak için kapsamlı bir ekonomik politika paketi devreye sokulsa bile, bunun yaz aylarındaki işsizliği etkilemeyeceği yeteri kadar açık. Bu durumda işsizliği düşürebilecek iki unsur kalıyor geriye: Birincisi, mevsimlik faktörler. İkincisi, son aylarda ekonomimizde gözlenen toparlanma eğilimi. Önce mevsimlik faktörlere bakalım. Tablo 1'de 2005'ten bu yana ocak ve şubat ayları ile, mayıs-ağustos dönemindeki işszilik oranları var. Ayrıca tablonun üçüncü satırında her yılın ocak-şubat dönemi işsizlik o [Devamı]
    Dış ticarette ne oluyor
    Hasan Ersel, Dr. 26 Mayıs 2010
    Türkiye'nin geçen seneye oranla toparlanmakta olduğu anlaşılıyor. Bu, küçümsenmemesi gereken memnuniyet verici bir gelişme. Ama iki noktayı gözden kaçırmamak gerekiyor. Bunlardan ilki toparlanmanın kalıcılı olup olmadığı, ikincisi ise diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda, Türkiye'nin toparlanma hızının ne derece tatmin edici olduğu. Önce kısaca toparlanmanın kalıcılığı sorununa değinelim. Türkiye'de izlenen iktisat politikasının yeni bir çalkantının nedeni olabileceğini söylemek haksızlık olur. Buna karşılık, Türkiye'nin olumsuz dış şoklarla karşılaşması olasılığı hiç de düşük değil. Avrupa'daki gelişmeler bu olasılığı daha da artırıyor. Dolayısıyla bu bağlamda, Türkiye'nin izlemekte olduğu iktisat politikasının bu şokların olumsuz etkilerini en aza indirecek nitelikte olup olm [Devamı]
    Yorgunluk dönemine hazır mısınız
    Güven Sak, Dr. 25 Mayıs 2010
    Yunanistan krizinin kafamıza kakması gereken gerçek şudur: Almanya'daki Kuzey Ren-Westfalya eyaleti seçimleri nedeniyle Alman Başbakanı Angela Merkel yeterince hızlı davranmadığı için Yunanistan krizi kontrolden çıkmıştır. Siyaset, Almanya'daki bir eyaletteki seçmen davranışlarını temel öncelik haline getirmiş olduğu için bütün bir yerkürede finansal piyasalar dalgalanmaya başlamıştır. Az bir maliyetle atlatılabilecek, yerel ölçekte sınırlandırılabilecek bir yangın, siyasi mülahazalar müdahaleyi geciktirdiği ve de bu nedenle alınması gereken tedbirler alınamadığı için bütün bir kıtayı sarmıştır. Buradan çıkarılması gereken dersin farkında mısınız? Siyaset, ekonomi için artık, birincil derecede önemli kabul edilecektir. Siyaset, önümüzdeki dönemde, iktisadi karar alıcılar açısın [Devamı]
    Nihayet asıl gündeme dönülüyor
    Fatih Özatay, Dr. 24 Mayıs 2010
    Tarihi CHP kurultayında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı etkili konuşmada üzerinde ağırlıkla durulan konulardan biri Türkiye'de işsizliğin geldiği yüksek düzeydi. Ekonomi gündeminin zaten baş köşesinde olması gerekiyor bu temel sorunun. Öyle anlaşılıyor ki bundan sonra siyaset gündeminin de en önemli tartışma konularından biri olacak. Olması gerektiği gibi. Bugün işsizlikteki son gelişmelere gelin bir kez daha bakalım ve önemli bazı noktaların altını çizmeye çalışalım. Birinci önemli nokta apaçık olan bir gerçek. Şu: İşsizlik oranı hiç olmadığı kadar yüksek Türkiye'de. İşsizlik oranımız 1995-2000 döneminde yüzde 6.5-7.7 aralığında salınmıştı. 2001 krizi ile birlikte işsizlik oranı bir üst platoya sıçradı ve 2002-2007 ortalaması yüzde 10.5 oldu. Üstelik bu dönemde işsi [Devamı]
    Avrupa'nın bocalamasının faturası
    Hasan Ersel, Dr. 24 Mayıs 2010
    Eskiden 'açık ve kapalı ekonomi' ayrımı önem taşıyordu. Gelişmiş ülkeler bu ayrımın önemini çabuk öğrendiler, iktisat politikalarını yeni ortama uyarladılar. Türkiye'de ise bu ayrımın önemini algılayamayan yöneticiler, ekonomimiz açıldıktan sonra bile kapalı ekonomideymişiz gibi politika kararları almaya devam etmeye kalkışmışlardı. Böylece kendimizi, kendi yarattığımız, 1994 krizi içinde bulmuştuk. 2008'de başlayan ve maalesef halen sürmekte olan kriz, açık/kapalı ekonomi ayrımının da ötesine geçilmesi gerektiğini ortaya koydu. Bu defa, küreselleşme olgusu ön plana çıktı. Küreselleşmenin hâkim olduğu bir ortamda, bir ekonominin tek başına, bırakın daha kapalı ekonomiye dönmeyi, marjinal sayılabilecek düzenlemeler yapmasının bile çok zor olduğu anlaşıldı. Bir şeyleri değiştireb [Devamı]
    Kredi genişlemesi sürecek mi?
    Fatih Özatay, Dr. 23 Mayıs 2010
    Daha önce 2010'a ilişkin büyüme tahminimi sizlerle paylaşmıştım. Temel senaryomda belirttiğim varsayımlar gerçekleşirse 2010 büyümesi yüzde 3.8  4.9 aralığında bir yerde çıkıyordu. Son birkaç ayda açıklanan veriler büyüme hızının bu aralığın üst sınırının da yukarısına çıkabileceğini gösteriyordu: Hem reel kredi genişlemesi var, hem ihracatımız artmaya devam ediyor, hem de ekonomiye duyulan güvende önemli bir toparlanma var. Ancak, büyüme hızının şu sıralarda ileri sürülen bu iyimser tahminlerin altında kalması riski artmaya başladı. Bu risk, AB'de olan bitenle yakından ilgili. AB'deki krizin giderek derinleşme olasılığı var. Kriz derinleşmese bile bizim büyüme hızımız açısından yine de bir risk söz konusu: AB ekonomilerinin toparlanamaması ve dolayısıyla ithalatlarının beklene [Devamı]
    Okul önlüğünüzü sever miydiniz
    Güven Sak, Dr. 22 Mayıs 2010
    Doğrusu ya, benim ilkokul yıllarındaki okul önlüğümle ilgili iyi ya da kötü bir anım yok. Sizin var mıdır? "İlkokulda giyerdik işte" diye hatırlıyorum. Hiç öyle "aman, yine bunu mu giyeceğim" diye hayıflandığımı hatırlamıyorum. Hatta iyiydi bile, her sabah ne giyeceğiniz belliydi. Bu aralarda benzer bir biçimde dolaşıyorum galiba. Hep aynı blazer ceket, aynı tür gömlek ve de pantolon. Bu arada aynı marka ayakkabı. Bir kere fevkalade rahat oluyor. Hep o okul önlüğünden kalma bir alışkanlık gibi duruyor. Geçenlerde "Milli Eğitim Bakanlığı okullarda kıyafet serbestisi getirecek" haberini işte bu ruh hali içinde okudum. Sonra da geldi bir merak: Benim için bir problem olmamıştı, ama acaba bu okul önlüğü alışkanlığı bir tek bizim memlekete mi özgüydü? Neydi o öyle, bir nevi, tek tip [Devamı]