Arşiv

  • Temmuz 2024 (1)
  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)

    Riskleri azaltmak için geliştirilen öneriler
    Fatih Özatay, Dr. 01 Ekim 2011
    IMF, Avrupa'dan öncelikle 21 Temmuz'da alınan kararların tam anlamıyla yürürlüğe konulmasını istiyor. Kürenin başının üzerinde iki t tane büyük risk dolaşıp duruyor. Birinci risk Avrupa, ikinci risk ise ABD ile ilgili. Bu risklerin gerçekleşmesini engellemek amacıyla bazı öneriler var. İki tanesine değineceğim. İlk öneri IMF'nin geçen hafta içinde yayımladığı 'Dünya Ekonomik Görünümü' adlı raporunda yer alıyor. İkinci öneri pazartesi günü internete düştü. Avrupa'ya ilişkin ve bu konudaki çalışmalarıyla tanınan bir akademisyenden geliyor. IMF'nin Avrupa için önerileri şöyle: Öncelikle 21 Temmuz'da alınan kararların tam anlamıyla yürürlüğe konulmasını istiyor. Bu gerçekleşirse Avrupa İstikrar Fonu'nun kaynakları kullanılarak zor durumdaki bankalara sermaye desteği verilmesi ve devlet borçlar [Devamı]
    Eşkıyalığa prim veren katma değerini arttıramaz
    Güven Sak, Dr. 30 Eylül 2011
    Fikri mülkiyet hakları konusunda, uygulamaya yönelik sağlam adımlar atılmadan, Türkiye yerli katma değerini arttıramaz. Türkiye ile Çin'i birbirine benzer kılan nedir? Hemen "canım, elbette, büyüme performansımız" demeyin. Bakın orada pek benzeşmiyoruz. Bana kalırsa, Türkiye ve Çin üretimlerindeki düşük katma değer açısından birbirleri ile kıyaslanabilirler. Öyle ya, alın Çin'deki iPod üretimini, hani şu yeni müzik dinleme cihazını. Eskiden walkman'de kaset çalardık, şimdi yerini iPod ve internetten müzik indirme aldı. Yapılan bir çalışmaya göre Çin, ürettiği iPod’un tanesini 150 dolardan satıyor. Bunun yalnızca 4 doları Çinli üreticilerin katma değerini oluşturuyor. Yani katma değer düşük. Halbuki iPod'da katma değeri yüksek parçalar da var. Bakın o taraf dışarıdan geliyor. Peki, Türkiye' [Devamı]
    IMF'nin artan karamsarlığı ve Türkiye
    Fatih Özatay, Dr. 29 Eylül 2011
    IMF'nin geçen hafta yayımlanan 'Dünya Ekonomik Görünümü' raporunda işaret ettiği iki risk gerçekleşirse Türkiye ne yapmalı? Önce şu noktanın altını özenle çizmek gerekiyor: Avrupa Birliği'ndeki kriz daha fazla yayılmasa, bir miktar da yatışarak ağustos ayı öncesindeki 'sürüncemede' durumuna dönse, ABD'den de bugüne kadar gelenden daha fazla kötü bir haber gelmese, Türkiye ekonomisinde bir sorun yaşanmaz. [Devamı]
    IMF'nin bakış açısından 2012'de dünyanın görünümü
    Fatih Özatay, Dr. 28 Eylül 2011
    IMF'nin yılda iki kez yayınladığı 'Dünya Ekonomik Görünümü' raporunun ikincisi geçen hafta sonuna doğru yayınlandı. Nisan ayında yayınlanan ilk rapora kıyasla daha karamsar bir ton hâkim bu raporda. 2011 ve 2012 için yaptığı dünya büyüme öngörüsü yüzde 4 düzeyinde. 2011 öngörüsü bir önceki rapora göre 0.3, 2012 öngörüsü ise 0.5 puan daha düşük. Büyüme tahminlerinin aşağıya çekilmesinin temel nedeni ise, nisan ayından bu yana, ilk rapordaki beklentilerin aksine, ABD'nin toparlanamaması ve Avrupa'nın daha da karışması. ABD ve Euro Bölgesi'ne ilişkin 2012 büyüme tahminleri ise sırasıyla yüzde 1.8 ve yüzde 1.1. [Devamı]
    IMF'nin önerileri üzerine bir değerlendirme
    Fatih Özatay, Dr. 27 Eylül 2011
    Türkiye'nin, fiyat istikrarını ikinci plana atma ya da atılmış gibi bir izlenim verme lüksü yok. Sıra Türkiye'ye ilişkin IMF'nin yaptığı politika önerilerini yorumlamaya geldi. IMF, cari işlemler hesabımızın yüksek düzeyde açık verdiği ve bu nedenle ortaya çıkan döviz ihtiyacımızın ağırlıklı olarak kısa vadeli borçlanmayla karşılandığı bir ortamda, maliye politikasının sıkı olması gerektiğini belirtiyor, Bu amaçla geçici bütçe gelir artışlarını dikkate almadan sıkı bir bütçe yapılmasını tavsiye ediyor. Bu köşede aynı öneri defalarca yer aldı. Özellikle 2010'da ve 2011'in ilk yarısında koşullar uygunken 'basiretli bir tüccar' gibi davranmakta yarar vardı. Oysa şu anda ortam çok belirsiz ve Türkiye ekonomisinin çok yavaş bir büyüme temposuna girmesi, hatta küresel kriz şiddetlenirse 2009'dak [Devamı]
    Avrupa’nın çözümü Türkiye’nin sorunudur
    Güven Sak, Dr. 27 Eylül 2011
    Avrupa'da banka sermayelendirmesi süreci geçici tasarruf fazlası için rekabeti arttırır, kaynakları Türkiye için pahalılandırır. Avrupa'da bugünlerde ciddi bir tedbir almak gerekiyor. Öyle ya da böyle alınacak. Ya Avrupa Birliği kendisi sürece liderlik ederek ortadaki probleme bir sonuç bulacak. Ya da birer birer kredi değerlilik derecesi düşürülen bankalar kanalıyla kendiliğinden bir sonuç ortaya çıkacak. Her durumda, Avrupa'daki anlı şanlı bankaların kendilerine bir yerlerden sermaye katkısı bulmaları gerekecek. Gidişatın yönü ortada. Avrupa bankaları derken yalnızca Avrupa Birliği demiyorum, öyle görünüyor ki İsviçre filan bu işin dışında değil. Peki, Avrupa'daki bankalar sermayelerini güçlendirmeye başlarlarsa bu durum Türkiye'yi nasıl etkiler? Gelin bir bakalım. [Devamı]
    Türkiye artık Somalili mültecileri kabul etmekte midir?
    Güven Sak, Dr. 24 Eylül 2011
    Bildiğim kadarıyla hayır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na konuştu. Somali’de şahit olduğu yoksulluktan bahseden Erdoğan “Somali’de yaşananlar uluslararası toplum için yüz karasıdır” dedi. Somali gerçekten de dehşet verici bir durumdadır. Ancak Türkiye ne Somali’den ne de İran, Irak veya Afganistan’dan sürekli mülteci kabul etmemektedir.  Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde belirlenen coğrafi kısıtlamaları uygulamayı hala sürdüren az sayıda ülkeden biridir. Türkiye’ye bir şekilde giriş yapmış olan pek çok göçmen ülkede kaçak yaşamakta ve çalışmaktadır. Türkiye bir istikrar, zenginlik ve özgürlük timsaline dönüşürken acilen kapsamlı bir göçmen politikası geliştirmelidir. Aksi takdirde Somali’nin dramından bahsetmek hiç inandırıcı değildir. [Devamı]
    IMF para politikası için başka telden çalıyor
    Fatih Özatay, Dr. 24 Eylül 2011
    IMF, Merkez Bankası'nın yeni para politikası uygulamasının hakkını veriyor ama buna katılmıyor. IMF'nin dördüncü madde çerçevesinde hazırladığı 2011 Türkiye Raporu'nun taslak sonuçları perşembe günü yayımlandı. Taslak sonuç raporu üç ana bölümden oluşuyor. İlk bölüm, küresel krizden bu yana olan biteni kısaca özetliyor, ikinci bölüm, bu gelişmelerin yarattığı temel sorunlara dikkat çekiyor. Üçüncü bölüm ise bu sorunları çözmek ya da hafifletmek için IMF'nin önerdiği ekonomi politikalarını anlatıyor. Bu yazının temel konusu, bu üçüncü bölümdeki para ve maliye politikası önermeleri. [Devamı]
    Bu döviz kuru nereye gider?
    Güven Sak, Dr. 23 Eylül 2011
    Memleket kontrolsüz büyürken ekonomide risk biriktirildi. Tedbir yerine de kur intibakının faydalı olacağı düşünüldü. Kur intibakında bayram arası galiba sona erdi. Hafta başından beri göz ucuyla döviz kurlarını yeniden izlemeye başladık. Tamam. Dışarısı karışık, dolardaki artışın önemli bir bölümü de euro/dolar paritesinden kaynaklı. Ama eskiden dışarısı karıştığında etki tam da böyle olmuyordu. TL böyle değer kaybetmiyordu. Hatta hafiften değer kazanıyordu. Kurlar uzun süre aynı yerdeydi. Kimse dolarizasyondan sıkça söz etmiyordu. Girişimcilerimiz 2001 krizinden beri ilk kez dolar cinsinden borçlanıp, maliyetlerini azaltmaya önem vermeye başlamışlardı. Simdi tersi olmaya başladı. Eskiden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) "Kur iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunacaktır" [Devamı]
    Yeni para politikası nasıl olmalı?
    Fatih Özatay, Dr. 22 Eylül 2011
    Risk seven finansal sektör ve varlık fiyatlarında balon, 'alışılageldik' politikanın yeterli olmayacağı kanısını yaygınlaştırdı. Bizim Merkez Bankası sayesinde, küresel krizde ortaya çıkan sorunlara ‘alışılageldik' para politikasının ne ölçüde çözüm üretebileceği hakkında tartışma yapmaya başladık Türkiye'de. Bunun oldukça yararlı olduğunu düşünüyorum. 'Alışılageldik' para politikasından kastettiğim, temel amacı fiyat istikrarı olan para politikası. Özellikle enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkelerin para politikaları böyle. Enflasyon hedeflemesi uygulamasa bile Avrupa Merkez Bankası’nın para politikası da böyle. ABD Merkez Bankası için de büyük ölçüde geçerli bu. Salt fiyat istikrarına yönelen, finansal istikrarı ise mikro düzenlemelere bırakan, ancak kriz dönemlerinde ya da krize benzer [Devamı]