Arşiv

  • Temmuz 2024 (1)
  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)

    Kore nasıl öyle oldu, biz nasıl böyle kaldık?
    Güven Sak, Dr. 31 Ağustos 2015
    Bugünlerde Türkiye’nin gündemi pek kasvetli duruyor. Düzelteyim: Eğer bağlamından kopartılmış alıntı gibi tek başına alıp bakarsanız Türkiye’nin bugünü pek kötü duruyor. Ama ben Türkiye’ye böyle bakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir adım daha öteye gideyim: Ben, Türkiye’nin yalnızca bugününe bakmanın, yapısal meselelerimiz ile konjonktürel hadiseleri birbirine karıştırmamıza yol açacağı kanaatindeyim. Gelin bugün yine temel bir hadiseye döneyim. Şu kısır “Fed ne yapar, lira daha ne kadar değer kaybeder?” konjonktürel gündeminin dışına çıkayım biraz. Ama merak edenler için yine de not edeyim: Fed faiz artırır, lira da serbest düşüşüne devam eder. Biz de öylece bakakalırız giden geminin ardından. [Devamı]
    Kilimanjaro’nun karları, Bağdat gösterileri ve de Hopa’nın dereleri
    Güven Sak, Dr. 28 Ağustos 2015
    İklim değişikliğinin hayatımızdaki manası giderek daha belirginleşiyor gibi geliyor bana. Bundan böyle iklim değişikliğini daha yoğun tartışacağız sanırım. Gelin bakın neden? Ernest Hemingway, Türkçeye Kilimanjaro’nun Karları diye çevrilen öyküsünü 1936’da, Afrika gezisinden birkaç yıl sonra, Esquire dergisinde yayımlamıştı. Tanzanya’nın kuzeyindeki Kilimanjaro Dağı’nın zirvesi 5895 metreye yükseliyor. Afrika’nın en yüksek tepesi. O yıllarda Kilimanjaro çok karlıymış. Zirveye çıkınca uçsuz bucaksız bir kar deryası ile karşılaşılırmış. O zamanlar öyleymiş. Konuyla ilgili araştırma 2009’da Nature dergisinde çıktı. Buna göre Kilimanjaro’nun karları 11700 yıllıktı. Bundan 150 yıl kadar önce Avrupalılar Kilimanjaro’yu ilk kez görmeye geldiğinde, zirvede kalın bir buzul tabakası vardı. Sene o va [Devamı]
    Demokrasilerin ‘küçük savaşlarla’ imtihanı - 1
    Nihat Ali Özcan, Dr. 28 Ağustos 2015
    Türkiye yeniden seçime gidiyor. Partiler, kamuoyu dikkatlerini seçime ve rakiplerine vermiş durumdalar. Öte yandan kadim Kürt sorunu, PKK eliyle yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Örgüt, terör saldırılarını, sokak eylemlerini, psikolojik savaşını geniş bir yelpazede sürdürüyor. PKK benzeri örgütlerin “küçük savaşları” ile başı belada olan demokrasilerin bir dizi açmazı vardır. Milli gelir on bin doları geçmiş ise iş daha da zor demektir. Kitaba göre “zorluğu” beş başlıkta toplamak mümkün. [Devamı]
    Bu sap böyle uzayıp durdukça Türkiye’de yatırım olmaz
    Güven Sak, Dr. 27 Ağustos 2015
    Geçenlerde bir toplantıda, bir girişimci, “ruhsat güvenliği istikrarlı büyüme için olmazsa olmaz bir koşuldur” dedi. Çalıştığı sektörde iş yapabilmek için devletten işletme ruhsatı alması gerekiyordu. Sektöründe istikrar için, şirketlerin önünü görebilmesi için ruhsat dağıtım ve iptallerinin kurala bağlı olması gerektiğini söylemeye çalışıyordu ruhsat güvenliği derken. İşletmenin geleceği siyasetçinin iki dudağı arasında olursa, kimse kendi işine yatırım yapmak istemiyordu. Ne oluyordu? Önünü göremeyen girişimciler sektörde iğreti oturuyor, herkesin gözü kapıya dönük oluyordu. O gün, ruhsat güvenliği ile aslında kural hakimiyetinin öneminin anlatılmaya çalışıldığını dikkatle not etmiş ve çok hak vermiştim. [Devamı]
    Yeniden çapa arayışı
    Fatih Özatay, Dr. 26 Ağustos 2015
    Bugün biraz para politikası üzerinde durmak istiyorum. Döviz kuru alıp başını göğe doğru yolculuğa başladığından beri gözler Merkez Bankası’na (MB) çevrilmiş vaziyette çünkü. Ama önce biraz geçmişe, on üç yıl öncesine gideceğim.2002’de zamanın Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit’in hastalığı ile başlayan süreçte yurtiçi finansal piyasalar karışmıştı. Koalisyon hükümetinin akıbeti ne olacaktı? O hükümetin başarıyla uyguladığı istikrar programı sürecek miydi? Arkasından erken seçim kararı geldi. Sorular azalacağına çoğaldı; belirsizlik arttı. O ortamda ben de MB yönetimindeydim. Piyasada faizler ve döviz kuru belirgin biçimde arttı ama bir şey yapmadık; politika faizini ve faiz koridorunu değiştirmedik.Temel nedeni şuydu: 2001 Mayıs’ından beri uygulanan istikrar ve yapısal dönüşüm programı meyv [Devamı]
    PKK’yı yardımseverler derneği olarak görmek?
    Nihat Ali Özcan, Dr. 25 Ağustos 2015
    Türkiye paralel hayatlar yaşama konusunda çok becerikli. İdeolojik farklılıktan siyaset yapma yöntemlerine, terörden güvenliğe, dış politikadan ekonomiye kadar. En ilginç olanı ise siyasette yaşananlar. Erken seçime gidiyoruz. Partiler iktidar yarışını sürdürecekler. Sandıktan kimin/kimlerin çıkacağını göreceğiz. [Devamı]
    Bize acilen bir üst akıl lazım
    Güven Sak, Dr. 24 Ağustos 2015
    Konjonktürel olanın yapısal olana karıştığı bir dönemin içinden geçiyoruz. Bugünün işini yarına bırakarak kendi kendimizi bir belanın içine soktuğumuz kesin. Ama nasıl çıkacağımızı pek biliyormuş gibi de görünmüyoruz. İşte ben buna bakıp, “bize bir üst akıl lazım” deme eğilimindeyim doğrusu. Eskiden olsa koordinasyon filan derdim ama bugünlerde anladığım, üst akıl demek daha bir moda. Buradan gideyim. [Devamı]
    PKK’nın kısa vadeli tutumu üzerine
    Nihat Ali Özcan, Dr. 21 Ağustos 2015
    PKK’nın politik-askeri stratejisinin esasını silahlı eylemler ve “özerklik” ilanı oluşturuyor. Dozunu artırdığı eylemlerle hükümeti “yıpratmayı” hedefliyor. Uzun dönemde ne olur bilemeyiz ama kısa dönemde PKK’nın kararlarını etkileyecek nedenleri mercek altına alabiliriz. Bu sayede kısa vadeli öngörülerde bulunabiliriz. [Devamı]
    Akıl fikir aşısı mümkün olsa…
    Fatih Özatay, Dr. 19 Ağustos 2015
    Türkiye’nin içinde bulunduğu şu durumda sizce en büyük yapısal reform ne olurdu?Hoca, “Allah aşkına bu ortamda ne yapısal reformu?” diye kızmayın; bir düşünün lütfen: ‘Büyük, çok büyük bazı adamlar’ var ya ortalıkta; hani bu ortamı yüzleri hiç kızarmadan yaratanlar; onlara azıcık da olsa akıl fikir aşılamayı mümkün kılacak bir icat arayışı nasıl olurdu?  “Belki farkında değiliz ama ekonomimiz yavaş adımlarla uçurumun kenarına doğru gidiyor. Uçuruma düşmüş olsak anlayacağız elbette durumu. Çok şükür öyle bir felaket yok ortada. Yok ama yavaş yavaş ‘ölüm’e doğru gitmek de pek avunulur bir şey olmasa gerek.”Son yazımın başlangıcı böyleydi… Yukarıda sözünü ettiğim ‘büyük, çok büyük adamlar’, maşallah, bulunduğumuz koordinatları anlamamız için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Kaçınılmaz [Devamı]
    50 bin kişi öldü, tek bir siyasetçi bile içeri girmedi
    Güven Sak, Dr. 18 Ağustos 2015
    17 Ağustos Büyük Depremi’nde devlete göre 17 bin, millete göre 50 bin kişi öldü. 50 bin kişi öldü ve bugüne kadar benim bildiğim tek bir siyasetçi bile içeri girmedi. Siyasetçi derken öyle cumhurbaşkanı, başbakan, bakan filan da yok aklımda doğrusu. O kadar ileri gitmeyelim ama bir belediye başkanı, belediye meclisi üyesi, encümen üyesi bile içeri girmedi. Halbuki 50 bin kişiyi pisi pisine kaybettikten sonra “deprem değil, hukuka uygun olmayan çürük yapılar ve beton adam öldürür” demeyi pek de güzel öğrenmiştik. [Devamı]