TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Enflasyonun belirgin biçimde artacağı/arttığı bir süreç yaşıyoruz.
Döviz cinsinden bol miktarda varlığı ve ihracat geliri olanların büyük bir kısmı dışarıda bırakıldığında, döviz kurundaki gidişatın çok sayıda olumsuz etkisi olduğu açık. Bu olumsuz etkileri birkaç rakamla tekrar hatırlatmakta yarar var. Şu satırlar Merkez Bankası’nın son (Mayıs 2021) Finansal İstikrar Raporu’ndan alınma (sayfa 32):
“…kur artışının yabancı para (YP) borç stoğu üzerindeki etkisi ile reel sektör finansal borçlarının GSYİH’ye oranı 2020 yılı Ocak ayından 2020 yılı Ekim ayına 14 puanlık artışla yüzde 71 seviyesine yükselmiştir… Bununla birlikte, finansal koşullarda 2020 yılı üçüncü çeyreğinde başlayan sıkılaşmanın da etkisiyle söz konusu oran Şubat 2021’de yüzde 63’e gerilemiştir... Toplam borçlulukta görülen gerilemede, döviz kurunda Mart ayına kadar kaydedilen düşüşün yanı sıra firmaların YP cinsi borçlarını azaltma eğilimlerini korumaları da etkili olmuştur.”
Döviz kurundaki hareketlerin finans sektörü dışındaki firmalar üzerinde ne denli önemli hareketleri olduğunu gayet güzel özetliyor bu satırlar. Yaptığım alıntının son cümlesinde belirtildiği gibi şirketlerin YP cinsinden borçlarını azaltma eğilimi var. Bu eğilim 2018-19 krizi ile birlikte belirginleşti. Ancak yine de finans sektörü dışındaki özel şirketlerin önemli ölçüde YP cinsinden borçları var. Ekim 2020’de YP cinsinden borçlarının toplam borçlarına oranı %42 düzeyindeydi. Şubat 2021’de %35’e düştü. Ancak o tarihten bu yana döviz kuru müthiş arttı. Muhtemelen bu oran tekrar yüzde 40’lara ulaştı. %40 ya da %35; fark eden bir şey yok. Döviz kurundaki sıçramalara karşı hassas bu şirketlerin en azından bir kısmı.
Benzeri bir kırılganlık Hazine için de geçerli. YP cinsinden borcunun toplam borcuna oranı 2001 krizinden hemen sonra yaklaşık %55 düzeyindeydi. Özellikle yurtiçinde döviz cinsinden borçlanmamak politikası neticesinde bu oran 2010’da %27’ye kadar düştü. Döviz kurundaki artışlara karşı bütçenin kırılganlığını azaltmak açısından çok olumlu bir gelişmeydi. Eylül 2021’de bu oran %58 oldu. 2001 krizinden hemen sonrasından da yüksek. Kur artışı, Hazine’nin vadesi gelen YP borcunu ödemek için daha fazla bütçe kaynağı kullanacağı anlamına geliyor.
Sade vatandaş açısından en önemlisini sona bıraktım. Aylardır her alışverişte gözlerimiz fal taşı gibi açılıyor. Fiyat artışları çok yüksek. 2001 krizinden önceki yüksek enflasyon ortamında döviz kurunun üretim maliyetlerine yansıması da yüksekti. Yüzde bir oranında bir kur artışının enflasyonu 0,6 puan yükselttiği hesaplanmıştı. Enflasyonun tek haneye düştüğü süreçte kur geçişkenliğinin şiddeti de azaldı. Çalışmalarda bu katsayının 0,1- 0,15 civarına düştüğü hesaplandı. Yenilerde katsayının 0,5’e çıkmış olduğu belirtiliyor. Enflasyonun ve dolayısıyla enflasyon beklentilerinin artmasını engelleyen bir çıpa da olmadığına göre katsayının daha da yükselmesi kaçınılmaz. Kısacası, enflasyonun belirgin biçimde artacağı/arttığı bir süreç yaşıyoruz.
Bu köşe yazısı 02.11.2021 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024