TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Konjonktürel olanın yapısal olana karıştığı bir dönemin içinden geçiyoruz. Bugünün işini yarına bırakarak kendi kendimizi bir belanın içine soktuğumuz kesin. Ama nasıl çıkacağımızı pek biliyormuş gibi de görünmüyoruz. İşte ben buna bakıp, “bize bir üst akıl lazım” deme eğilimindeyim doğrusu. Eskiden olsa koordinasyon filan derdim ama bugünlerde anladığım, üst akıl demek daha bir moda. Buradan gideyim.
Şimdi nedir burada yapısal olan? Türkiye ekonomisi artık eskisi gibi büyüyemeyecek. Bize bundan böyle yeni bir büyüme stratejisi lazım. Aksi halde yüzde 5’lere varan eski ortalama büyüme hızımızı göremeyeceğiz. Neden? Bunun için yandaki grafiğe hemen bir bakın. Orada Almanya, Çin, Türkiye ve Kore’nin şehirleşme oranları var. Ne diyor?
Birincisi, Türkiye artık Almanya kadar şehirleşmiş bir ülke. Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 75’i şehirlerde oturuyor. Biz hala kır çok önemliymiş gibi politikalar izliyoruz. Ama artık değil. Bilmeyenler duysun.
Türkiye bugüne kadar nasıl büyüdü? Kırdan kente göç sayesinde elbette. Aynı bir Doğu Asya ülkesi gibi, kırdan kente göç sayesinde emeği ucuzlatarak bugüne geldik. Tarım sektörü yerine hizmetler ve sanayi sektörlerinde çalışmaya başlayanların verimlilikleri üç katına çıktı. Türkiye o verimlilik artışı ile büyüdü. Göç ile emeği ucuzlattık, verimliliği artırdık. Bugüne geldik.
Bakın aynı şeyi Çin de yapıyor. O da öyle büyüyor. Geçen gün not ettim, Koreli dostlarımı rahatsız edecek bir hızla bu ilk dönemi geçiyor Çin şimdilerde. Ama bakın daha yüzde 50’lerde. Nedir? Daha yolu var gibi duruyor. Bu da ikinci noktası yandaki grafiğin.
Geleyim üçüncüsüne. Kore aynı dönüşümü çok daha hızlı bir biçimde tamamlamış gibi görünüyor grafiğe göre. Orada şehirli nüfusun toplam nüfusa oranı Almanya’yı da geçmiş, yüzde 80’lerin üzerinde. Gerçi onlar bizden iyi durumda. Buraya geldiklerinde kişi başına milli gelirleri 20 bin doları geçmişti. Biz daha 10 bin doları geçtik mi, geçmedik mi tam olarak bilmiyoruz. Bu son “kur ayarlaması” ile birlikte birden aşağıya düştük haliyle.
Kore, 1980’de Almanya’nın şehirleşme oranını yakalamış. Biz o vakit, daha yüzde 50’lerdeyiz. Kişi başına milli gelir ise Kore’de 1800 dolar, Türkiye’de 1600 dolar filan. Onlar oradan 20 bin doların üzerine sıçradılar. Biz yaya kaldık. Kore’nin 1980’lerde yaptığını şimdi yapmamız lazım. Not edeyim: Yapılabiliyor. O üst akıl, koyma değil oyma akılsa yapılabiliyor. Bizimki ancak kapıya kadar yetebileninden ne yazık ki. Ondan diyorum üst akıl lazım diye.
Mısır’ı da tabloya eklesek ne görürdük? 1970’te şehirleşme oranı yüzde 42’ydi. Sene 2015, oran yüzde 43. Bakın böyle de olabilirdik. O kadar da değiliz ama yine de ortada bir akıl eksikliği olduğu açık zannederim. Bakınca görülebiliyor.
Peki, yapısal tedbir nedir? Tarımdan hizmetlere geçiş vasıtasıyla gelecek verimlilik artışlarına artık bel bağlayamayacağımıza göre, her sektörde verimlilik artışlarını arka arkaya tetikleyebilecek bir tedbirler manzumesine, bir yatırım ortamına, bir yatırım heyecanına ihtiyacımız var. Bu var mı? Yok.
Kalanı konjonktürel bana sorarsanız. Kur neden böyle intibak ediyor? Türkiye’nin yeni bir büyüme stratejisi olmadığı için elbette. Dünyada fon akımlarında genel bir eve dönüş havası var. Bakın bu konjonktürel. Herkes her yerden çıkıyor. Ama en çabuk çıkılacak ülkeler listesinde Türkiye, liderliği kimselere bırakmıyor. Neden? Türkiye’nin yeni bir büyüme stratejisi olmadığı, eskisi gibi büyüyemeyeceği son derece açık olduğu için. Üstelik bu bugün olmuş bir hadise de değil, en az iki yıldır bu konuda her yerde davul çalınıyor. Şimdi içinde bulunduğumuz durum, bu açıdan bakıldığında, bir nevi “dün yediğiniz hurmalar bugün bir yerinizi tırmalar” hadisesinin yeni bir tezahüründen başka bir şey değildir.
Tırmanan terör hadiseleri elbette yatırımcıları ürkütüyor. Suruç’tan beri Türkiye’nin Kobani, Rakka ve Bağdat şehirlerinden farklı bir yer olduğunu anlatmak giderek zorlaştı. Hep bunları soruyorlar ama bakın bu da konjonktürel. Bunun böyle geleceği de apaçık ortadaydı. Bir başka “dün yediğiniz hurmalar” hadisesi esas itibariyle baktığınızda.
Ben boşuna bize bir üst akıl lazım demiyorum. O kontenjanda derin bir boşluk olduğu, kimsenin Türkiye’nin geleceğini düşünmediği ortada. Memleketin yapısal temelleri sağlam olsa, şimdinin konjonktürel darbelerini, sert dalgaların dalgakırana vurması gibi serinkanlılıkla uzaktan dinleyebilirdik. Ama şimdi çok daha derinden hissediyoruz.
Ben Türkiye’nin en önemli meselesinin yönetim zafiyeti olduğu kanaatindeyim doğrusu. Tepedeki manasız itişme, karar almayı imkansız kılıyor.
Geriye ne kalıyor? Sizi bilmem ama ben, “Vallahi billahi, ortada bir kriz filan yok” açıklamalarını sempati ile dinliyorum. Şimdi bir düşünün, sorumlu mevkidesiniz, bir şey yapmanız lazım ama yapacak bir şey yok. O vakit işte böyle yani. Ne yapalım?
Türkiye’ye acilen bir üst akıl lazım. Yoksa bu serbest düşüş hali öyle kolay kolay bitmez. Söylemiş olayım. Hiç değilse ahiretimi kurtarırım.
Şekil 1: Almanya, Çin, Kore ve Türkiye’nin Şehirleşme Oranları (1850-2014)
Kaynaklar: Hoffmann, Walter G. 1965. Das Wachstum der deutschen Wirtschafr seir der Mitte des 19. Jahrhunderts. Berlin: Springer. in Sophia Twarog. 1997. Heights and Living Standards in Germany, 1850-1939: The Case of Wurttemberg, University of Chicago Press.
World Urbanization Prospects, the 2014 revision, United Nations, Department of Economic and Social Affairs. Growth of the World's Urban and Rural Population, 1920 – 2000, United Nations, 1969, s.105-106.
Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi, 1996’dan aktaran Zekeriya Çalışkan, Türkiye’de Şehirleşme ve Gecekondulaşma, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, 2006
Bu köşe yazısı 24.08.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
20/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
18/12/2024
Güven Sak, Dr.
17/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
14/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
13/12/2024