TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Daha Temmuz ayında Brent tipi petrolün fiyatı 115 dolar civarındaydı. Aradan üç ay geçti. Ekim itibariyle, aynı tip petrolün fiyatı 85 dolar civarına indi. Petrol fiyatları üç ay içinde neredeyse üçte bir oranında azaldı. Şimdi gözler Kasım ayında yapılacak Petrol Üreten Ülkeler (OPEC) toplantısına çevrildi. Herkes bu hareketin ne kadar kalıcı olduğunu anlamaya çalışıyor. Petrol fiyatlarındaki azalma Türkiye için hem iyi hem de kötü haberdir. Ben buradaki iyi ile kötünün esasen birbirini dengeleyeceği kanaatindeyim. İyi etki, kötü etkiyi dengeler. Ancak petrol fiyatlarının düşüşü, Türkiye’nin başka ülkeler arasındaki göreli görünümünü olumlu yönde değiştirir. En azından bana öyle geliyor. Gelin, nedenine bakalım.
Petrol fiyatlarının düşmesi Türkiye için neden iyidir? Türkiye, enerji ihtiyacının yüzde 90’dan fazlasını dışarıdan dolar ödeyerek almak zorundadır. Petrol faturamızın büyüklüğü 50 milyar dolardan fazladır. Düşüş kalıcı ise, bu fatura küçülür. İthalat faturası küçülürse, buradan ne çıkar? Türkiye’nin yabancı yatırımcılar gözünde riskliliğini artıran cari işlemler açığı küçülür. Bu da olumlu bir etki olur.
Peki, neden kötüdür? Petrol fiyatlarının düşmesinin nedeni neyse, Almanya’da IFO Güven Endeksi’nin 22 ayın en düşük değerine inmesinin nedeni de o’dur. Çin ekonomisi yavaşladıkça, dünya ekonomisi de yavaşlamaktadır. Alman ekonomisi, başka ülkelere ihracat yaparak ayakta duran bir ekonomidir. Başka ülkelerin büyüme performansının yavaşlaması, kendisini en iyi Alman ekonomisinin performansında göstermektedir. Alman ekonomisi yavaşlarsa, Türkiye’nin ihracatı da yavaşlar. Almanya bir numaralı ihracat ortağımız ise, ikincisi Irak, üçüncüsü ise Rusya’dır. Alman ekonomisi ihracat yapamadığı için yavaşlayacaksa, Irak ve Rusya ekonomileri de petrol fiyatlarının düşüşü nedeniyle ithalat faturalarını ödemekte zorluk çekecek ülkeler listesinin başındadırlar. Ne olur? Irak, ithalat faturasını küçültürse, bedelini Gaziantep’in ihracatı öder. Rusya’nın toplam bütçe gelirlerinin yüzde 52’sini petrol gelirleri oluşturmaktadır. Petrol gelirleri yüzde 70’e doğru inerse, Rusya mali krize girer. Aynı durum Suudi Arabistan için de geçerlidir. Bu işten Türkiye’de yalnızca ihracat değil, bölgenin tamamı olumsuz etkilenir.
Bugünden bakarsanız, petrol fiyatlarının düşüşünün iki temel nedeni var gibi duruyor. Bunlardan ilki, yukarıda altını çizdiğim küresel büyümedeki yavaşlama hadisesidir. Ben bu kez ortadaki durumun göründüğünden daha ciddi olduğu kanaatindeyim. Dün Avrupa delik kovaya su dökerken, likidite bize doğru geliyordu. Bugün durum sanki biraz daha farklı gibi geliyor bana. Avrupa Merkez Bankası’nın yaptığı stres testi, Avrupa’daki bankaların beşte birinin ek sermayeye ihtiyacı olduğunu gösterdi. Yaklaşık 25 milyar euroluk sermaye desteği gerekiyor Avrupa bankalarına. Bu ne demektir? Eğer bu ek sermayeyi devlet koymayacaksa, bankaların sermaye artırımı süreci, Türkiye gibi cari işlemler açığı veren bir ülke için iyi haber değildir. Dün parasal genişlemenin Türkiye’nin dış finansman ihtiyacını karşılamasını kolaylaştırmış olması, bugün de aynı sonucu beklemeyi haklı çıkartmayacaktır. Banka sermayelerini güçlendirmeye çalışan bir Avrupa’ya komşu olmak ile delik kovaya su döken bir Avrupa’ya komşu olmak aynı şey değildir. Not edeyim.
İkincisi ise 2016 yılında Amerika’nın Suudi Arabistan kadar petrol üretmeye başlayacak olması sanırım. EPPEN sitesinde Volkan Özdemir’in notunu bir okuyun isterseniz. Teknolojik gelişme ile birlikte, petrol fiyatlarının seyrini kalıcı olarak etkileyecek bir faktör devreye giriyor. Bu durum, Brezilya’nın, Rusya’nın, Meksika’nın bugünkü görünümünü doğrudan etkileyecek bir faktör esas olarak. Ne oluyor? Bana sorarsanız, Türkiye’nin bu ülkeler arasındaki göreli görünümü aslında olumlu yönde değişiyor. Ben bu göreli görünüm hadisesinin önemli bir fırsat olduğu kanaatindeyim.
Dün tam da bu ülkeler setiyle birlikte Türkiye’nin yüksek cari işlemler açığına bakıp, hiç kimsenin bugün için bu ülkeler hakkında olumlu bir hikâye anlatamayacağını, bizi ayrıştıracak olanın ülkelerimizin geleceği olacağının altını çizmeye çalışmıştım. Bir süre önce tam da bu nedenle, “Şimdi reform zamanı” demiştim. Hatta yeni hükümetimizin önemli bir fırsat olduğunun altını da çizmiştim. Yeni hükümet, yeni hikâye için benzersiz bir imkândır. Gelgelelim şimdiye kadar bu avantajı iyi kullanamadık. Şimdi petrol fiyatlarındaki düşüş bize yeni bir fırsat daha sunuyor. Bunu yeni bir ekonomik program ile süratle bir araya getirmeliyiz diye düşünüyorum bu günlerde.
Fırsatların kazası olmadığını bir kez daha hatırlatmak isterim. Olmadı, “Allah beni nasıl olsa kurtarır” diye, sel baskını sonrası çıktığı kilisenin damında önce kendisini kurtarmak için gelen kayığı, sonra da helikopteri reddeden papazın hikâyesini anlatırım.
Bu köşe yazısı 30.10.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
15/11/2024