TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bir iktisat kitabı Amazon.com’un çok satanlar listesinde bir numarada. Kitap çıktığından beri herkes bu kitabı konuşuyor. Üstelik bu, popüler bir iktisat kitabı da değil. Evet, kolay okunsun, anlaşılsın diye özel bir çaba gösterilmiş ama tamsonuç olarak ciddi bir iktisat kitabından bahsediyoruz. Çok satanlar listesinde ilk 100’e girmesi hadi neyse de, yayınlanır yayınlanmaz birinci sıraya çıkması biraz acayip değil mi? Aslında değil. Açıklayayım.
Önce, hala bilmeyenler için kitabın ismi şu: Capital in the Twenty-First Century. Yani, kapitalizm 3.0 için güncellenmiş Kapital: Kapital 3.0. Ya da Fransızca başlığıyla: Le Capital.
Kitabın yazarı: Thomas Piketty. Fransız bir iktisatçı. Bugünlerde iktisadın rock yıldızı haline geldi.
Kitabı basitleştirip bir cümleyle özetlersek şunu diyor: Eşitsizlik, kapitalizmin işleyişindeki bir aksaklıktan kaynaklanan bir şey değildir, aksine kapitalizmin temel özelliklerinden biridir. Yani diyor ki, “It's not a bug; it's a feature!”
İktisat eğitimi almış olanlar bilir. Bu gelir dağılımı ve eşitsizlik konuları derslerde çok fazla itibar görmez. Mesela, serbest ticaretin faydaları tartışılırken hocanın “tabii bu işten kazananlar da olacaktır, kaybedenler de” demesiyle “sonuç olarak serbest ticaret iyidir” demesi arasında çok fazla süre geçmez. Aynı şey iktisadi büyüme dersleri için de geçerlidir. İktisadi büyüme yapısal dönüşümle birlikte gelir. Bu sebeple de büyümenin de kazananları olduğu kadar kaybedenleri vardır. Ama yapısal değişimin kaybedenleri büyüme tartışmalarında çok fazla yer bulmaz. Onların da milli gelirdeki artıştan eninde sonunda pay alacakları varsayılır.
Tabii gelir dağılımı, eşitsizlik gibi konular derslerde tamamıyla es geçilmez. Önemli olduğu söylenir. Hatta eşitsizlik ile gelir arasındaki ilişkiyi gösteren Kuznets eğrisi anlatılır. Bu eğri ile kalkınma sürecinin başında eşitsizliğin artacağı ama ülke kalkındıkça eşitsizliğin azalmaya başlayacağı anlatılır. Eşitsizliğin artmasından endişelenen öğrenciler bir nebze olsun rahatlar. Sonra gelir eşitsizliği konusu bir kenara bırakılır ve kişi başına gelirin nasıl arttırılacağı tartışmasına geri dönülür. Her okulda olmasa da pekçok okulda bu böyledir. Daha doğrusu böyleydi...
2007-08 krizinden sonra iktisatçılar hem ana-akım iktisadı biraz olsun sorgulamaya hem de kapitalizmin sorunlarına daha çok dikkat çekmeye başladılar. Sorunlar listesinin başında da eşitsizlik ve yoksulluk vardı.* Çünkü, gelişmiş ülkelerde gelir eşitsizliği 1980’lerden beri artıyordu. Wall Street’i İşgal Et eylemlerinin sloganlarını hatırlarsınız. Eylemciler “biz %99’uz” diyorlardı. Nüfusun %1’inin milli gelir pastasının çoğunu yemesinden rahatsız olanlar ayağa kalkmıştı.
Kriz, ana-akım iktisatçılara, uzun yıllar yeterince önemsemedikleri gelir dağılımı ve eşitsizlik ile ilgili soruları sormalarının zamanının geldiğini gösteriyordu. Ne var ki, iktisatçıların buna ne kadar hazırlıklı olduğu çok da açık değildi. Eskiden iktisat depresif etkileri olan kötümser bir bilimdi. Ama modern ana-akım iktisatçılar, çoktan Thomas Malthus, David Ricardo ve Karl Marx gibi düşünürlerin felaket senaryolarından kurtulmuşlardı. Bu senaryoların yerini, kâr güdüsü ile hareket eden girişimcilerin karşılarına çıkacak hemen her problemi alt edecek yaratıcılığa sahip olduğu inancı almıştı. Ve tabii bir de Kuznets iyimserliği...
İdeal kapitalizm hayali, 2007-08 kriziyle sarsılınca, iyi işleyen bir piyasa ekonomisinin yerine koyacak pek fazla bir şeyleri olmayan ana-akım iktisatçılar, iktisadın bir bilim olarak niteliğini sorgulamakla, asılnda sorunların temel nedeninin serbest piyasa ekonomisinin tam olarak hayata geçmemiş olduğunu söylemek arasında kaldılar. Bazıları sorunların temel kaynağının kapitalist sistem olduğunu söylerken, diğerleri bu günlerin ideal kaptalizme en çok ihtiyaç duyduğumuz günler olduğunu söylemeyi tercih etti.
İşte Thomas Piketty'nin kitabı kapitalizm ve sorunları hakkındaki bu tartışmaların tam üstüne geldi. İkircikli iktisatçılara, "işte kapitalizmin birinci kanunu budur, ikincisi de şudur ve eğer bu kanunlar geçerliyse, kapitalizm belirli koşullar altında eşitsizliği arttıran sürdürülemez bir sistem haline gelir" dedi. Toz pembe bir gelecek öngören Kuznets eğrisine güvenmemiz için bir neden olmadığını da hatırlattı. İşte bu sebeple, hemen herkesin aklındaki sorulara yanıt arayan Le Capital, İngilizce olarak yayınlanır yayınlanmaz büyük ilgi gördü. Herkesin tartışmaya hazır olduğu, tartışmaya bahane aradığı konuları ele aldığı için de hemen çok satanlar listesinde bir numaraya yerleşti. Dolayısıyla, kitabın bugün bu kadar çok konuşulmasında acayip olan bir şey yok. Asıl acayip olan, bu konuların bugüne kadar fazla tartışılmamış olması.
Le Capital'i tartışmaya devam edeceğim.
Not: 2007-08 krizi sonrasındaki tartışmaların bir özeti şurada bulunabilir: Aydınonat, N. E. (2013) Topal Kapitalizm, Birikim 286, Şubat 2013, sf. 52-53.
N. Emrah Aydınonat