TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İngilizcenin egemenlik alanı zayıflamayacak, genişleyecektir. Dünyayı doğru okumak ve zamanın ruhu ile kavga etmemek hiç bu kadar önemli olmamıştı.
Geçenlerde yeni bir raporda Türkiye’nin İngilizce ile problemi ele alınıyordu. Biz şöyle bir ülkeyiz: Çocuklara yaklaşık 1000 saat İngilizce öğrettiğimizi iddia ediyoruz ama sonunda ders alanların yüzde 90’ı İngilizceyi konuşamıyor. English First (EF) dershanesi dünyanın her tarafında İngilizce öğretiyor ve sonra 750 bin test sonucunu dikkate alarak ülkeleri sıraya koyuyor. Türkiye 60 ülke arasında 41’inci sırada yer alıyor. EF’de kötüyüz, TOEFL’da iyi miyiz? Hayır değiliz. Dünyanın en çok kullanılan İngilizce yeterlilik ölçme sınavı TOEFL’da ortalama skorumuz, Sudan gibi Latin alfabesi kullanmayan ülkelerin seviyesinde. Dünyanın 17’nci büyük ekonomisiyiz diyoruz ama İngilizce konuşmayı hâlâ beceremiyoruz. Türkiye, EF’nin sıraladığı 60 ülke arasında 2007 yılından beri puanını en hızlı arttıran ülkeler sıralamasında birinci görünüyor; ama ortaokul ve liselerde hazırlık eğitiminin de kaldırılmasıyla gençlerin İngilizce seviyesindeki gerilemeyi üniversite öğrencilerinde çok net görüyoruz. Ortalama TOEFL skorumuz son dönemde geriliyor. Anadilde eğitim gibi son derece siyasi tartışmalara yoğun bir biçimde katılıyoruz ama bakın ülkemizin yakın geleceği, çocuklarımızın ne kadar zengin olacağının belirleyicisi olacak İngilizce eğitimi konusunda derin bir suskunluk içindeyiz. Âleme nizam veriyoruz. Konuşmaya başlayınca mangalda kül bırakmıyoruz. Ama bakın sonuca lütfen: İngilizce bilmenin bir zorunluluk olduğu bu internet çağında, Türkiye hâlâ İngilizce konuşamıyor. Nokta.
EF’nin sıralamasında bizden iyi durumda olan 40 ülkenin 21’i gelişmekte olan ülkeler. Burada Polonya’yı filan gelişmiş kabul ederek hata yapıyorum. Ama buna rağmen yerimiz ortada. Listede ülkeleri beşe bölmüşler: Çok yüksek yeterlilik, yüksek yeterlilik, ortalama yeterlilik, düşük yeterlilik ve de çok düşük yeterlilik. Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği çabalar ülkemizi çok düşük yeterlilik düzeyinden düşük yeterlilik düzeyine yükseltmiş durumda. Ama sonuç değişmiyor: Türkler hâlâ İngilizce konuşamıyorlar.
İngilizce neden önemlidir? İngilizce, beğenelim ya da beğenmeyelim, dünyamızın ilk küresel dili. İş, bu dil üzerinden yapılıyor. Akademik tartışmalar bu dil üzerinden ilerliyor. Yenilikler bu dil üzerinden tartışılıyor. Küresel entegrasyon İngilizce üzerinden yürüyor. Şimdi biz küresel dünyanın işleyen bir parçası olacaksak, çocuklarımızın bu dili bilmesi gerekiyor. Yetmez. Kendilerini farklılıkların içinde rahat hissetmeleri gerekiyor. Bu dille, bütün bu farklılıkların olduğu bir dünyada rahatlıkla iş yapabilir, hayatlarını idame ettirebilir durumda olmaları gerekiyor. Onun için dünyada tek bir gerçeklik olmadığını, bir sürü gerçeklikler olduğunu bilerek büyümeleri gerekiyor.
Geçen gün not ettim: Bundan çok değil, on beş yıl kadar sonra, bugün bildiğimiz mesleklerin yarısı ortadan kalkacak, kalan yarısı da bugün yapıldığı, bizim bildiğimiz, gibi yapılmayacak. Böyle bir dünyada bizim iki konuda ısrarlı olmamız gerekiyor: Birincisi, gençleri bugün doğru olduğunu zannettiğimiz şeyleri bilmeleri için değil, yüksek adaptasyon kabiliyetine sahip olacak şekilde yetiştirmek. Önümüzdeki dönem, hızlı değişimlere gebe olacak. Hazırlıklı olmalarında fayda var. Dünya bugünkü çocuklar büyüyüp çalışma hayatına başlarken çok hızlı değişmiş olacak. Buna da öyle katı ve tektipçi yapılarla uyum sağlanamaz. Ben size söyleyeyim: YÖK ve Talim Terbiye Kurulu’nu kapatmak en akıllıca adımlardan biri olacaktır. Türkiye’nin dünün vesayet rejimlerinin armağanı, sıkıyönetim aygıtlarından hemen kurtulmasında fayda vardır. Bu kurum kültürü artık Türkiye’ye zararlıdır. İkinci temel öncelik ise çocuklarımıza İngilizce öğretmektir. Not edeyim: 2008 krizi küreselleşmeyi geriletmeyecek, ilerletecektir. İngilizcenin egemenlik alanı zayıflamayacak, genişleyecektir. Dünyayı doğru okumak ve zamanın ruhu ile kavga etmemek hiç bu kadar önemli olmamıştı.
Sizi bilmem ama ben en çok Rusya’yı 31’inci, Türkiye’yi 41’inci sırada görmekten utandım. Geçenlerde Moskova’da Eski Arbat Sokağı’nda salaş bir tatar böreği satıcısında çiğbörek ısmarlamaya çalıştım. Tam karşısında durduğum satıcı, İngilizce konuşmaya çalıştığımı görünce, benimle göz teması kurmamakta son derece ısrarlıydı. En sonunda yemek yiyen Ruslardan biri kalkıp geldi. “Moskova’da Rusça bilmeden nasıl yaşayabiliyorsunuz?” diye sordu. Sonra da güzelim tatar böreğimi ısmarladı. Şimdi o Rusya 31’inci ve biz 41’inciysek, bu durum doğruysa, vaziyet kötüdür. Ben size söyleyeyim.
İngilizce yeterliliği yüksek olan ülkeler daha zenginler. Çalışmalar böyle gösteriyor. Ben bir not edeyim. Türklerin artık İngilizce konuşmaya başlaması gerekiyor.
Bu köşe yazısı 15.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.